21 Mayıs 2014 Çarşamba

Sünnet Zamanlaması

Türkiye'de dini gerekçeler, dünyada ise sağlık ön planda tutularak yapılan sünnet, erkeklerin sağlıklı bir yaşam sürmesini sağlıyor.

Sünnet için en doğru zaman ise doğduktan sonraki ilk iki yıl olarak gösteriliyor. Erkek çocukların erişkinliğe ilk adımı olarak nitelendirilen sünnet, tıbben bir zorunluluğu bulunmayan fakat başta idrar yolları enfeksiyonunun azaltılması olmak üzere pek çok faydası olan cerrahi bir işlemdir.
Memorial Ankara Hastanesi Çocuk Cerrahisi Bölümü'nden Doç. Dr. İbrahim Ötgün; sünnet operasyonu, yararları ve hangi koşullarda yapılması gerektiği hakkında bilgi verdi...
Enfeksiyon riskini yüzde 90 azaltır: Basit ifadeyle penis başını çevreleyen derinin kesilerek çıkarılması olarak özetlenebilecek sünnetin birçok yararı vardır. Bunların en başında, çocukluk çağındaki idrar yolu enfeksiyonlarını yüzde 90 oranında azaltması gelir. Dolayısıyla sünnet, çocukların gereksiz antibiyotik kullanmasını önleyecek cerrahi bir uygulamadır. Bunun dışında yetişkin hayatta penis kanseri, sünnetli kişilerde çok daha az görülür. Penis kanserine yakalananların neredeyse tamamına yakını sünnetsiz kişilerdir. Ayrıca sünnetli kişilerin eşlerinde rahim ağzı kanseri de çok daha az görülür. Sünnet, böbrek ya da üriner sistem denilen idrar yoluyla ilgili belirli hastalıkları olan kişilerin enfeksiyon riskini azaltır.

KALICI HASARLARA DİKKAT!
Dünyada, sağlık için sünnet yapılıyor: Ülkemizde ve birçok toplumda sünnet dini gerekçeler ön planda tutularak yapılırken, batılı toplumlarda ise tekrarlayan idrar yolu enfeksiyonları nedeniyle yapılmaktadır. Batıdaki sünnet işlemi, klasik sünnetten biraz daha farklıdır ve 'parsiyel sünnet' olarak adlandırılır. Dünya Sağlık Örgütü'nün verileri, dünyadaki erkeklerin üçte biriyle dörtte biri arasında bir sünnetlilik oranı olduğunu ortaya koymaktadır.
Yanlış uygulamalar kalıcı hasarlara, hatta hayati tehlikeye sebep olabiliyor: Sağlık açısından son derece önemli bir işlem olan sünnetin komplikasyon risklerinin en az düzeye indirilmesi gerekir. Bu nedenle sünnetin; deneyimli ellerde, uygun koşullarda, uygun yöntemlerle yapılması gerekmektedir. Her yıl yüzlerce çocuk sünnetten dolayı hayatını kaybedebilmekte ya da penislerinde kalıcı hasarlar oluşabilmektedir.
Sünnet yapılacak kişinin yaşına bağlı olarak işlem öncesinde lokal ya da genel anestezi uygulanır: Sünnet işlemi yaklaşık 15-20 dakika sürmekte ve her yaşta yapılabilmektedir. İşlem, enfeksiyon bulaşma riskini azaltmak amacıyla ameliyathane ortamında gerçekleştirilmelidir. Sünnet, yapılacak kişinin yaşına bağlı olarak lokal ya da genel anestezi altında yapılmalıdır. İlk üç ayda çocuklar hareketsiz olduğundan lokal anesteziyle yapılabilir. Üç aydan sonra her yaş grubunda genel anestezi altında uygulanmalıdır. Sünnetin, her yaşta uygulanabilecek bir işlem olmakla birlikte oluşabilecek psikolojik travmaların ve enfeksiyon riskinin en aza indirilmesi için doğumdan sonraki ilk iki yıl içerisinde yapılması daha uygundur. Özellikle 3-5 yaş arası cinsel kimlik kazanım dönemi olduğundan bu yaş grubunda lokal anestezi altında işlem yapılması tavsiye edilmemektedir.
Sünnet çocuklarda büyüme hızını artırıyor: Sünnet idrar yolu enfeksiyonlarını azalttığı için sağlıklı büyümeye katkı sağlar. Çocuklarda enfeksiyon büyüme hızını yavaşlatmakta, boy uzaması ve kilo alımına engel olmaktadır. Sünnet olan çocuklar enfeksiyon geçirmediklerinden daha hızlı büyümektedirler.

ÖZEL BİR TEDAVİYE GEREK YOK
Sünnet uygun koşullarda doğru tekniklerle yapılmışsa sonrasında sargı uygulaması yapılmaz. Böylece sargının neden olabileceği sıkıntılar (ağrı, işeme güçlüğü vb.) ile karşılaşılmaz. Sünnet sonrası erken dönemde çocuklara uygulanacak tek şey, ağrı kesici verilmesi ve lokal bakımdır. İşlem sonrası iki gün boyunca ağrı kesici uygulanması önerilir. Bunun haricinde özel bir bakım ya da tedaviye gerek yoktur.
Sünnet edilen kişi, ilk günden itibaren banyo yapabilir. İkinci günden itibaren ise hijyenik olmak koşuluyla denize, havuza girebilir. Beşinci günden itibaren ise her türlü günlük aktiviteye dönebilir. İşlem, kişinin günlük hayatında bir değişikliğe yol açmaz.
Sünnet edilen bebekler için de hiçbir kısıtlama yoktur. Temel temizlik koşullarına dikkat edildiği sürece bebekler; kucakta tutulabilir, banyo yaptırılabilir, bezleri bağlanabilir.

ÇOCUK CERRAHI YA DA ÜROLOĞU YAPMALI
Sünnette dikkat edilmesi gereken en önemli unsurlardan biri de işlemin deneyimli kişiler tarafından yapılmasıdır. Ülkemizde sünnet işlemi genellikle çocukluk dönemindeki kişilere uygulandığından işlemi gerçekleştirecek en uygun kişiler olarak da çocuk cerrahları ön plana çıkmaktadırlar. Bunun yanı sıra çocuk ürolojisi konusunda eğitimli hekimler de işlemi gerçekleştirebilirler. Sünnetin; çocuk psikolojisinden anlayan, çocukları hırpalamadan ve psikolojilerini olumsuz etkilemeden, alanında deneyimli çocuk cerrahları ya da çocuk ürologları tarafından yapılmasında fayda vardır.

Bardakta Mısıra Dikkat

Tüketici Hakları Derneği Bozüyük Şube Başkanı Hayrettin Sabırlı, bardakta mısır satanların kullandığı karıştırma kaplarının bir sonraki kullanım için yıkanmadan ve dezenfekte edilmeden açıkta muhafaza edildiğini öne sürerek tüketicileri uyardı.

Konuyla alakalı açıklamalarda bulunan Sabırlı, Hijyen Konseyi'nin, hijyen konusunda özgün çalışmalar gerçekleştirecek bir çatı yapılanması olduğunu söyledi. Konseyin, hiçbir yere ve makama bağlı olmadığını belirten Sabırlı, 1 Şubat'ta faaliyetine başlayan kuruluşta; gıda mühendisleri, veteriner hekimler, hukukçular, sağlıkçılar ile gıda ve tüketici derneklerinin yer aldığını kaydetti.
Dernek olarak bardakta mısır satışlarına dikkat çekmek istediklerini ifade eden Sabırlı, seyyar arabalarda veya dükkanlarda satılan bu mısırların, sağlıklı olup olmadığı ile besleyiciliğinin tartışılmasının yanı sıra hijyen kurallarına uygun hazırlanıp satıldığından söz edilmesinin mümkün olmadığını anlattı.
Sabırlı, açıklamalarına şöyle devam etti:
"Bardakta mısır satanların kullandığı karıştırma kabı, bir sonraki kullanım için yıkanmadan ve dezenfekte edilmeden açıkta muhafaza ediliyor. Daha sonra açık ortamda her türlü zararlı bakterilere maruz olan bu kap, bir başka kullanım için yeniden kullanılarak tüketicilere bardak bardak mikroplu mısır olarak servis ediliyor. Ülkemizdeki mevzuata göre mısırların içine konulduğu bardakların da Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığından izinli, ruhsat almış işletmelerce üretilmesi gerektiği halde hiçbir kurala uyulmadan açıkta satılan bu ürünleri tüketen çocukların ve gençlerin sağlığı tehdit altındadır."
Kaynak: İHA

Felç Hastaları İçin Umut

Türk doktorları, bir başarıya daha imza attı, felçli durumdaki "bir daha yürüyemez" denilen genç kız 50 günde ayağa kaldırıldı.

21 yaşındaki Damla Aykaç, şimdi hem yürüyor hem konuşuyor hem de tüm ihtiyaçlarını kendisi giderebiliyor.
Hacettepe Üniversitesi Mimarlık Fakültesi 1. Sınıf öğrencisi Damla Aykaç, 18 Ocak tarihinde bir arkadaşıyla motosiklet kazası geçirdi. Kazada kafa travması ve çoklu organ yaralanması geçirerek ağır yaralı Ege Üniversitesi Hastanesi Anestezi Yoğun Bakım Ünitesi'ne kaldırıldı. Solunum cihazına bağlı kalan genç kız, uzun süre çevresine tepki vermeden, yapay beslenme ile beslendi, trakeostomili ve yatağa bağımlı yürüyemez ve konuşamaz halde kaldı. Damla Aykaç solunum cihazına bağlı olarak uzun süre bilinci kapalı tedavi gördü. 15 Mart'ta gastroenteroloji servisine geçerek yapay beslenme tedavisinin devamı yapıldı. Solunumu normale dönen ve durumu stabil hale gelen Damla, taburcu edildi.
YAKINLARI ÇARESİZ KALDI
Damla, düzgün konuşamayıp yürüyemedi. Yakınlarının çare arayışları birçok hastaneden sonra Buca Seyfi Demirsoy Devlet Hastanesi Fizik Tedavi Bölümü'nde cevap buldu. Hastanenin uzman fizyoterapistlerinden Dr.Selin Pınar Ölçenler ve ekibi bir başarıya imza attı. Zamanında başlayan fizik tedavi ve rehabilitasyon ile önce Damla'nın kol ve bacakları hareket ettirildi sonra oturur duruma getirildi. Fizyoterapist Mithat Mahmutoğlu da Damla'ya özel zaman ayırdı. Servis hemşireleri emek ve moral verdi. Diğer branşlardan doktorlar da Damla'nın normal solunuma ve beslenmeye geçmesine yardımcı oldu. Gerçekleşen rehabilitasyon sayesinde genç kız 6 haftada yürüyerek taburcu olabilecek hale geldi.
SEVİNÇ GÖZYAŞLARIYLA TABURCU EDİLDİ
Buca Seyfi Demirsoy Hastanesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Servisi'ne 4 Nisan'da gelen Damla, 16 Mayıs'a dek süren özverili bir ekip çalışması sayesinde ikinci hayatına başladı. Hastayı tedavi eden Uz.Dr.Selin Ölçenler, şöyle konuştu: "Ben hekimi olarak ümit kesilen Damla'nın yeniden yaşama döndüğünü görmekten çok mutluyum. Genç kızımızın üniversiteyi bitirip ülkemize ve insanlığa bir mimar olarak eserleriyle katkıda bulunduğunu görmek en büyük dileğimdir."
Hastane yöneticisi Uz.Dr.Gökhan Afacan da, kısa süre önce göreve başladığını belirterek şunları söyledi: "Böyle bir iyileşmenin yaşandığı hastanede yönetici olmaktan, bu işi başarabilen bir ekibe ve ekip ruhuna sahip sağlık çalışanları ile aynı çatı altında çalışmaktan, gayretinin ve inancının karşılığını alan sevgili Damla'yı ve ailesini tanımış olmaktan gurur duyuyorum. Yolun hep açık olsun Damla.”
Damla Aykaç da kendisini sağlığına kavuşturan ekibe teşekkürlerini ileterek, "Çok zor günler geçirdim. Ailem ve doktorlarım bana çok iyi baktı. Hem hayata tutunmak, hem de onların çabalarına karşılık vermek zorundaydım. Bugün sağlıklıyım ve beni hayata döndüren herkese teşekkürü bir borç biliyorum. İyi ki varsınız" diye konuştu.
Damla, hastanede düzenlenen yakınlarının ve tüm ekibin katıldığı mini bir taburcu töreniyle yeni hayatına doğru yola çıktı.
Kaynak: İHA

Doktora Gitmek İçin Hastalanmayı Beklemeyin

Ülke genelinde sağlık harcamaları her yıl artış gösteriyor. Hastalanmadan önce sağlığın kıymetini bilmek ve koruyucu yöntemleri uygulamak, zaman israfının önüne geçiyor ve maliyeti düşürüyor.

Ülkemizde henüz hasta olmadan doktora gitme bilincinin oturmadığını söyleyen Uzm. Dr. İlker Solmaz, düzenli doktor kontrolü ve koruyucu uygulamalarla birçok hastalığın önüne geçilebileceğini belirtiyor. Koruyucu tedavi uygulamaları sonucunda yaşam kalitesinin yükseldiğini, ileride olabilecek hastalıklarla doğacak zaman ve maddi kayıpların önüne geçilebileceğini vurguluyor.
Koruyucu tedavide, dünyada önemli bir yeri olan vücudun kendi kendini iyileştirme mekanizmasını harekete geçiren enjeksiyon uygulaması Proloterapi yöntemi ile bel ve boyun fıtığı başta olmak üzere birçok kas, eklem, omurga ve iskelet sistemi kaynaklı rahatsızlıkların oluşmadan önüne geçildiğini belirtiyor. Özellikle bu yöntemin zayıflamış ve işlevini kaybetmiş eklem, kas, bağ ve kıkırdak dokuları güçlendirdiğini ve iskelet sistemini sağlamlaştırarak birçok hastalığın önünü kestiğini sözlerine ekliyor.
Koruyucu Tedavi, Masa Başı Çalışanları Kurtarıyor
2008 yılında Türkiye'de proloterapi uygulamalarına başlayan ve bu yöntemin yayılması için eğitmenlik ve önderlik yapan Uzm. Dr. İlker Solmaz, Proloterapi'nin masa başında sürekli çalışan ve hareket kısıtlılığı olan kişilerde ileride oluşabilecek ağrı ve fıtık oluşumlarına karşı etkili bir koruyucu tedavi yöntemi olduğunu söylüyor.
“Koruyucu Tedavi, Sağlıklı Geleceğe Yatırımdır “
Dr. İlker Solmaz, vücudun kendi kendini iyileştirme mekanizmasını devreye sokan Proloterapi uygulaması ile; ligament, tendon, kıkırdak, eklem ve bağ dokularının güçlendirilerek ileri yaşlarda ortaya çıkabilecek diz, kalça kireçlenmelerinin, bel ve boyun fıtıklarının önüne geçilebileceğini belirtiyor. Dünya'da ilk kez Profilaktik Proloterapi tanımını kullanan Dr. Solmaz, kas-iskelet sistemiyle ilgili pek çok ağrılı rahatsızlığın daha başlangıç dönemindeyken etkili bir şekilde doku onarımı ve güçlendirme tedavisi sunan Profilaktik Proloterapi yöntemi ile tedavi edilebileceğini söylüyor.
Profilaktif Proloterapi ile Erken Teşhis
Uzm. Dr. İlker Solmaz, özellikle eklemlerinde çıtırdama, kütürdeme şikayetleri olanların, sabah kalkarken bel tutukluğu olanların, boynunu sağa-sola çevirmede güçlük yaşayanların sonraki dönemlerde ameliyata kadar gidebilecek rahatsızlıklarını önüne erken dönemde Profilaktik proloterapi ile geçilebileceğini açıklıyor. Bir enjeksiyon uygulaması olan Profilaktif Proloterapi ile hasar görmüş dokular üzerinde mikropsuz iltihap oluşturularak vücudun iyileştirme gücü harekete geçiliyor. Vücut, mikropsuz iltihabı yok etmek için hasarlı bölge üzerindeki kan akış hızını artıyor ve burada yeni hücreler oluşturarak doku iyileşmesini başlatıyor.

Elektronik Kalp Pilinde Yeni Gelişme

Ürettikleri pirinç tanesinden küçük kalp pilini, yeni geliştirilen sistemle vücut dışından kredi kartı büyüklüğündeki güç kaynağıyla şarj etmeyi başaran Amerikalı bilim adamları tıpta çığır açabilecek buluşa imza attı.

Başarılı olduğunun kanıtlanması durumunda, büyük boyutlu pilleri ve hantal şarj sistemlerini ortadan kaldıracak buluş sayesinde artık hastalıklar ve ağrılar, ilaç yerine elektronik cihazlar kullanılarak tedavi edilebilecek.
Şarj sistemini domuz denek üzerinde deneyen bilim adamları, daha sonra bu şarj sistemiyle bir tavşana yerleştirdikleri kalp pilini şarj etmeyi başardı. Bilim adamları buluşlarını insanlar üzerinde denemeye hazırlanıyor.
Ancak buluşun testleri geçmesi ve başarılı olduğunun kanıtlanması durumunda bile ticari tıbbi cihazlarda kullanılır hale gelmesi için gerekli güvenlik ve fayda kriterlerinin karşılanması 5-6 yılı bulabilecek.
Elektrik Mühendisliği Doçenti Ada Poon başkanlığındaki Stanford Üniversitesi mühendislerinden oluşan ekip tarafından geliştirilen yeni kalp pili, üniversitenin internet sitesinde tanıtıldı.
Buluşun ana unsuru olan kablosuz şarj sistemini, geliştirdiği "orta saha elektromanyetik dalga" adını verdiği sistemle mümkün halen getiren Poon, vücudun iç kısmına daha kolay yerleştirilebilmeleri ve hastalıkların ve ağrıların tedavisinde kullanılabilmeleri için bu tip cihazların mümkün olduğunca küçük yapılmasının önemli olduğunu vurguladı.
Stanford Nörobilim Enstitüsünden Nörobiyoloji Profesörü William Newsome, "beyne yerleştirilebilen bu elektonik cihazların, belirli beyin devrelerindeki faaliyetleri doğrudan düzenleyebilme yeteneğine sahip olamaları nedeniyle bazı bozukluklarda ilaçlardan daha faydalı olabileceğinin" altını çizdi.
Buluşun ana unsurusu kablosuz şarj sistemi
Buluş, güvenli şekilde vücudun iç tarafına ulaşabilen yeni tip kablosuz eletrik iletimi sistemi sayesinde mümkün olabildi. Elektronikte çığır açan nitelikteki yeni sistem aşağı yukarı bir cep telefonunun çalıştırmaya yetecek kadar elektriğe ihtiyaç duyuyor.
Sistemi geliştiren Poon, cep telefonlarını test eden bağımısız bir laboratuvarda yapılan deneme çalışmalarının bu sistemin oluşturduğu elektriğin insan sağlığı için tehlike olarak kabul edilen sınırın epey altında kaldığını belirtti. Poon'un buluşu, radyo dalgaları gibi büyük mesafeleri kateden uzak saha eletromanyetik dalgalarla tıpta işitme cihazları gibi kullanım alanı bulan ancak sadece çok kısa mesafelerde eletrik iletimi yapabilen yakın saha elektromanyetik dalgaların birleştirilmesi sayesinde mümkün oldu.
Dalgaların, hava, su veya biyoloik dokular gibi temas ettikleri materyallere göre farklı şekilde hareket etme özelliğinden faydalanan Poon, uzak mesafelere ulaşabilmesine karşın insan sağlığı için zararlı olabilecek uzak saha dalgaları, sağlık için tehlike oluşturmamalarına karşın yakın mesafelere gidebilen yakın saha dalgalarla birleştirmeyi başardı.
Poon'un orta saha elektromanyetik dalgalar adını verdiği, elektromanyetik dalgaları vücutta kontrol etmeye olanak sağlayan sistem Proceedings of the National Academy of Science adlı bilimsel dergide yayımlandı.
Kaynak: AA

Ambalajlı Süt Tüketin

Son zamanlarda ambalajlı süt mü yoksa açık süt mü konusu tartışılıyor. Kimileri ambalajlı sütün sağlıksız olduğunu söylüyor, kimileri de sokak sütü için "alınmamalı" diyor.

Dünya Süt Günü'nde konuyla ilgili bir açıklama da Gıda Mühendisleri Derneği'nden geliyor...
İşte o açıklama:
Süt insanoğlunun beslenmesinde vazgeçilmez bir kaynak. Anne sütüyle beslenen bebekler dışında her yaş grubunun tüketmesi gereken yüksek besin değerine sahip bir gıda. Süt hem tek başına hem de peynir, yoğurt, ayran gibi süt ürünleri şeklinde de tüketilebilmektedir. Gelişmiş ülkelere oranla ülkemizde üretimi ve tüketimi yeterli miktara ulaşmış değil. Yıllık kişi başı içme sütü tüketimi AB ülkelerinde 89 kg, Avustralya'da 107 kg, ABD'de 83 kg düzeyinde iken, Türkiye'de 33 kg seviyelerinde olduğu görülmektedir. Süt üretiminde ise son yıllarda hayvan sayısına bağlı olarak artış yaşanmaktadır. TÜİK verilerine göre içme sütü üretiminde Şubat 2014'te, bir önceki yılın aynı ayına göre %9,9 artış yaşanmıştır.
Süt vücudun gelişmesi, güçlenmesi ve sağlığın korunması için gereken besin öğelerini bünyesinde bulundurmaktadır. İçermiş olduğu Kalsiyum sağlıklı kemikler ve dişler için, Magnezyum kas fonksiyonları için, süt proteinleri büyüme ve vücut onarımı için, B12 ve B6 Vitaminleri sağlıklı vücut hücreleri için, Fosfor bağışıklık fonksiyonu için önemli faydalar sağlamaktadır.
GÜNDE 2 BARDAK SÜT
Günlük 2 bardak süt vücudun ihtiyacı olan besin gereksinimlerinin önemli bir kısmını karşılamaktadır. Bu sebeple özellikle çocuklara günde 2 bardak süt içmelerini tavsiye ediyoruz.
Yapılan bilimsel çalışmalar süt tüketiminin insan sağlığıyla direkt olumlu ilişkisini göstermektedir.
Süt ürünleri, kemiklerin büyümesi ve gelişmesi için gerekli olan kalsiyumu sağlar. Kemik büyümesi, çocukluk ve gençlik yıllarında en yüksek düzeyde olduğundan, gençlerin süt ve ürünlerini tüketmesi çok önem arz etmektedir. Bu yaş grubunda kemik kütlesinin optimizasyonu, ilerleyen yaşlarda osteoporoz riskini ve kırılgan kemik bozukluğunu azaltmaya yardımcı olabilir.
Süt ürünleri diş büyümesine ve dişlerin sağlıklı tutulmasına yardımcı kalsiyum ve diğer diş dostu mineralleri içerir.
Yapılan araştırmalar, süt ve süt ürünlerinin kilo aldırmadığını, hatta sanılanın aksine bu ürünlerde bulunan probiyotikler sayesinde zayıflamaya yardımcı olduğunu göstermiştir. Tam yağlı süt %4 yağ, yarım yağlı süt %1.7 yağ içerir, bu da sütün yüksek yağlı ürün olmadığını gösterir.
İçermiş olduğu süt proteinleri nedeniyle, uzun süre tok tuttuğundan diyet için önem arz eder.
Az yağlı süt ürünleri kan basıncını azaltmaya yardımcı olur.
Erken yaşta süt ürünleriyle beslenmeye başlayanların dengeli beslenme alışkanlıkları kazanması muhtemeldir.
SOKAK SÜTÜNE DİKKAT
Ancak son dönemde süt üzerinde birtakım oyunlar oynanmaktadır. Halk sağlığı ve gıda güvenliği açısından son derece riskli olan çiğ sokak sütü tavsiye edilmekte, ambalajlı sütler kötülenmektedir.
- Sokak sütü, hastalıklı hayvandan, süt sağım esnasında hayvan memesinden, kullanılan ekipmanlardan, uygun olmayan muhafaza koşullarından kaynaklanabilecek ve çevreden kontamine olabilecek, patojen mikroorganizmaları içerebilmektedir. Bu mikroorganizmaların bazıları, ölüme de yol açabilen intoksikasyonlara neden olabilmektedir.
- Sokak sütünde uygun alet ekipman kullanmak yerine, sağlık açısından büyük risk oluşturan hidrojen peroksit gibi bazı kimyasallar kullanılarak mikrobiyal bozulmanın önüne geçilmeye çalışılmaktadır.
- Sokak sütlerinde sütün yağının alınması, su ilave edilmesi gibi hilelere başvurulmaktadır.
- Evde yapılan kaynatma işlemleri ile, ya fazla kaynatıldığından çok fazla besin kaybına neden olmakta ya da yeterince kaynatılamadığından tam steril hale gelmemektedir.
-Sokak sütleri uygun koşullarda (soğuk zincir/4 C°) muhafaza edilmemekte ve satışı yapılmamaktadır.
- Sokak sütleri laboratuvar testlerine tabi tutulmadığından hayvandan kaynaklanıp insanlara geçebilen hastalıklar tespit edilememektedir.
-Sütte bulunabilecek Brusella, Şap ve Tüberküloz gibi hastalıklar sokak sütü için önemli birer risk teşkil etmektedir.
-Bunların yanında denetimsiz/kayıt dışı işletmelerde süt ürünleri üretilmekte, bir çok taklit ve tağşiş yöntemine başvurulmaktadır.
Tüm bunlardan arındırılmış, sağlıklı hayvanlardan uygun koşullarda sağılmış, muhafaza edilmiş, pastörizasyon ve UHT işlemleriyle güvenli hale getirilmiş, ambalajlanmış süt ve bu sütlerden üretilmiş süt ürünlerinin tüketilmesi gerekmektedir. Özellikle çocukların ve her yaş grubu için süt ve süt ürünlerinin tüketilmesi için teşvik edici projeler hayata geçirilmeli, mevcut faydalı projeler devam ettirilmelidir.

17 Mayıs 2014 Cumartesi

Ağrı Kesiciler Ağrıyı Kronikleştiriyor Mu?

Ağrı kesici ağrı nedeni
Toplumda kadınların yüzde 95'i, erkeklerin de yüzde 90'ının yılda en az bir kez baş ağrısı sorunu ile karşı karşıya kaldığı, baş ağrısının şiddetinin artmasına, hatta kronikleşmesine neden olan önemli bir faktörün kontrolsüz olarak kullanılan ağrı kesiciler olduğu öğrenildi.

Uzman Doktor Recep Toprak, yaptığı açıklamada, baş ağrısının genellikle stres, yoğun çalışma temposu ve uykusuzluk gibi nedenlerden kaynaklandığını ancak beyin tümörü, beyin kanaması ve anevrizma gibi yaşamı tehdit eden hastalıkların ilk ve tek belirtisinin baş ağrısı olabileceğini belirtti.
Toprak, baş ağrısının şiddetinin artmasına hatta kronikleşmesine neden olan önemli bir faktörün kontrolsüz olarak kullanılan ağrı kesiciler olduğunu vurgulayarak, duygusal stres, iş yaşamında uzun süreli gerginlik ve strese maruz kalmak, düzensiz beslenmek, uykusuzluk gibi yaşam kalitesini olumsuz etkileyen alışkanlıkların da baş ağrısına neden olduğunu kaydetti.
"1 dakika içinde şiddetlenen baş ağrısına dikkat"
Toprak, günlük hayatı olumsuz etkileyen baş ağrısının genellikle ağrıya yol açan davranışların sona ermesi ile ortadan kalktığına dikkati çekerek, baş ağrısının hafife alınmaması gereken bir hastalık belirtisi de olabileceğine işaret etti.
Beyin tümörleri, beyin kanamaları ve anevrizmalar gibi kişinin yaşamını tehdit eden önemli hastalıkların bazen yalnızca baş ağrısı ile kendini gösterdiğini dile getiren Toprak, şöyle dedi:
"Kişi hayatında ilk kez ve yaklaşık 1 dakika içinde en yüksek şiddete ulaşan baş ağrısı yaşıyorsa beyin damar duvarlarındaki anomaliden kaynaklanan balonlaşma şeklinde tarif edilebilecek anevrizmaların yırtılması nedeniyle oluşan 'Subaraknoid Kanama' bazı hastalarca, 'başımın içinde bir şey patladı' şeklinde de ifade edilir. Şikayeti olmayan hastada ani ve şiddetli baş ağrısı ile birlikte bilinç değişiklikleri, uyku hali, bulantı, kusma, ışık hassasiyeti, epilepsi (sara) nöbetleri gözlenebilir. Bu durumdaki hastalar 24 saat içinde yaşamsal tehlike riskine karşı hemen hastaneye başvurmalıdır."
"Ağrı kesiciler bilinçli kullanılmalı"
Toprak, "Ağrı kesicilerin aşırı kullanımı ilaçların neden olduğu baş ağrısını ortaya çıkarır. Kişi genellikle bir tavsiye ile ya da iradesiyle güçlü ağrı kesiciler kullanarak ağrı eşiğini düşürür. İlaçların dozu ayarlanamadığı için baş ağrısı şiddetlenerek daha da kronik hale gelir" diye konuştu.
Ağrı kesiciler bazı ağrılarda geçici düzelme ya da ağrı şiddetinde azalma sağlayarak kişinin doktora başvurmasını, dolayısıyla tanı ve tedavinin gecikmesine neden olduğunu aktaran Toprak, "Ağrı kesiciler bilinçli kullanılmalı. Ağrı kesici kullanımı doktor kontrolünde ve takibinde uygulanması gereken bir tedavidir. Bazı durumlarda özellikle de ciddi hastalıkların neden olduğu baş ağrıları ağrı kesicilere yanıt vermemektedir" dedi.
"İleri yaşlarda oluşan baş ağrılarının nedeni araştırılmalı"
"Egzersiz, hapşırma veya ıkınma gibi kafa içi basıncının artmasına yol açan davranışlar sonrası baş ağrısı oluşumu, kafa içinde yer kaplayan bir oluşumu düşündürebilir. Beyin tümörleri ve anevrizmalar bu tip baş ağrısına neden olabilir. Aşırı kilolu kadınlarda daha sık gözlenen beyin omurilik sıvısı basıncının artmasına yol açan 'psodotümör serebri' (artan kafa içi basıncı) gibi hastalıklar da baş ağrısı ile kendini gösterebilir. Bu nedenle ileri yaşlarda oluşan baş ağrılarınınnedeni araştırılmalıdır" diyen Toprak, özellikle trafik kazalarında oluşan şiddetli kafa travmalarından sonra kafa kemiklerinde kırıklar, beyin dokusunda ya da beyin zarları arasında kanamalar oluşabileceğini dile getirdi.
Toprak, daha az sıklıkta beyin zarları arasında sızıntı şeklindeki kanamaların başlangıçta bulgu vermeyip travmadan günler, hatta aylar sonra baş ağrısı ve denge bozukluğu gibi şikayetlerle ortaya çıkabildiğini aktararak, şunları kaydetti:
"Menenjit beyni çevreleyen zarların iltihaplanması ile oluşur. Bu hastaların hemen tamamında giderek şiddeti artan baş ağrısı görülür. Baş ağrısı ile birlikte yüksek ateş, halsizlik, uyku hali olması durumunda mutlaka beynin enfeksiyondan etkilendiği akla getirilmelidir. Merkezi sinir sistemi enfeksiyonları da ölümcül olabilen ya da sakatlığa yol açabilen hastalıklardır. Temporal arterit, 50 yaş üstü bireyleri etkileyen tehlikeli bir hastalıktır. Orta veya şiddetli, gittikçe artan baş ağrısına; halsizlik, eklem ağrıları, görmede azalma, çiğnerken yorulma gibi semptomlar eşlik edebilir. Erken tedavi edilmemesi kalıcı görme kaybına ve beyin hasarına yol açabilir."