21 Mayıs 2014 Çarşamba

Sünnet Zamanlaması

Türkiye'de dini gerekçeler, dünyada ise sağlık ön planda tutularak yapılan sünnet, erkeklerin sağlıklı bir yaşam sürmesini sağlıyor.

Sünnet için en doğru zaman ise doğduktan sonraki ilk iki yıl olarak gösteriliyor. Erkek çocukların erişkinliğe ilk adımı olarak nitelendirilen sünnet, tıbben bir zorunluluğu bulunmayan fakat başta idrar yolları enfeksiyonunun azaltılması olmak üzere pek çok faydası olan cerrahi bir işlemdir.
Memorial Ankara Hastanesi Çocuk Cerrahisi Bölümü'nden Doç. Dr. İbrahim Ötgün; sünnet operasyonu, yararları ve hangi koşullarda yapılması gerektiği hakkında bilgi verdi...
Enfeksiyon riskini yüzde 90 azaltır: Basit ifadeyle penis başını çevreleyen derinin kesilerek çıkarılması olarak özetlenebilecek sünnetin birçok yararı vardır. Bunların en başında, çocukluk çağındaki idrar yolu enfeksiyonlarını yüzde 90 oranında azaltması gelir. Dolayısıyla sünnet, çocukların gereksiz antibiyotik kullanmasını önleyecek cerrahi bir uygulamadır. Bunun dışında yetişkin hayatta penis kanseri, sünnetli kişilerde çok daha az görülür. Penis kanserine yakalananların neredeyse tamamına yakını sünnetsiz kişilerdir. Ayrıca sünnetli kişilerin eşlerinde rahim ağzı kanseri de çok daha az görülür. Sünnet, böbrek ya da üriner sistem denilen idrar yoluyla ilgili belirli hastalıkları olan kişilerin enfeksiyon riskini azaltır.

KALICI HASARLARA DİKKAT!
Dünyada, sağlık için sünnet yapılıyor: Ülkemizde ve birçok toplumda sünnet dini gerekçeler ön planda tutularak yapılırken, batılı toplumlarda ise tekrarlayan idrar yolu enfeksiyonları nedeniyle yapılmaktadır. Batıdaki sünnet işlemi, klasik sünnetten biraz daha farklıdır ve 'parsiyel sünnet' olarak adlandırılır. Dünya Sağlık Örgütü'nün verileri, dünyadaki erkeklerin üçte biriyle dörtte biri arasında bir sünnetlilik oranı olduğunu ortaya koymaktadır.
Yanlış uygulamalar kalıcı hasarlara, hatta hayati tehlikeye sebep olabiliyor: Sağlık açısından son derece önemli bir işlem olan sünnetin komplikasyon risklerinin en az düzeye indirilmesi gerekir. Bu nedenle sünnetin; deneyimli ellerde, uygun koşullarda, uygun yöntemlerle yapılması gerekmektedir. Her yıl yüzlerce çocuk sünnetten dolayı hayatını kaybedebilmekte ya da penislerinde kalıcı hasarlar oluşabilmektedir.
Sünnet yapılacak kişinin yaşına bağlı olarak işlem öncesinde lokal ya da genel anestezi uygulanır: Sünnet işlemi yaklaşık 15-20 dakika sürmekte ve her yaşta yapılabilmektedir. İşlem, enfeksiyon bulaşma riskini azaltmak amacıyla ameliyathane ortamında gerçekleştirilmelidir. Sünnet, yapılacak kişinin yaşına bağlı olarak lokal ya da genel anestezi altında yapılmalıdır. İlk üç ayda çocuklar hareketsiz olduğundan lokal anesteziyle yapılabilir. Üç aydan sonra her yaş grubunda genel anestezi altında uygulanmalıdır. Sünnetin, her yaşta uygulanabilecek bir işlem olmakla birlikte oluşabilecek psikolojik travmaların ve enfeksiyon riskinin en aza indirilmesi için doğumdan sonraki ilk iki yıl içerisinde yapılması daha uygundur. Özellikle 3-5 yaş arası cinsel kimlik kazanım dönemi olduğundan bu yaş grubunda lokal anestezi altında işlem yapılması tavsiye edilmemektedir.
Sünnet çocuklarda büyüme hızını artırıyor: Sünnet idrar yolu enfeksiyonlarını azalttığı için sağlıklı büyümeye katkı sağlar. Çocuklarda enfeksiyon büyüme hızını yavaşlatmakta, boy uzaması ve kilo alımına engel olmaktadır. Sünnet olan çocuklar enfeksiyon geçirmediklerinden daha hızlı büyümektedirler.

ÖZEL BİR TEDAVİYE GEREK YOK
Sünnet uygun koşullarda doğru tekniklerle yapılmışsa sonrasında sargı uygulaması yapılmaz. Böylece sargının neden olabileceği sıkıntılar (ağrı, işeme güçlüğü vb.) ile karşılaşılmaz. Sünnet sonrası erken dönemde çocuklara uygulanacak tek şey, ağrı kesici verilmesi ve lokal bakımdır. İşlem sonrası iki gün boyunca ağrı kesici uygulanması önerilir. Bunun haricinde özel bir bakım ya da tedaviye gerek yoktur.
Sünnet edilen kişi, ilk günden itibaren banyo yapabilir. İkinci günden itibaren ise hijyenik olmak koşuluyla denize, havuza girebilir. Beşinci günden itibaren ise her türlü günlük aktiviteye dönebilir. İşlem, kişinin günlük hayatında bir değişikliğe yol açmaz.
Sünnet edilen bebekler için de hiçbir kısıtlama yoktur. Temel temizlik koşullarına dikkat edildiği sürece bebekler; kucakta tutulabilir, banyo yaptırılabilir, bezleri bağlanabilir.

ÇOCUK CERRAHI YA DA ÜROLOĞU YAPMALI
Sünnette dikkat edilmesi gereken en önemli unsurlardan biri de işlemin deneyimli kişiler tarafından yapılmasıdır. Ülkemizde sünnet işlemi genellikle çocukluk dönemindeki kişilere uygulandığından işlemi gerçekleştirecek en uygun kişiler olarak da çocuk cerrahları ön plana çıkmaktadırlar. Bunun yanı sıra çocuk ürolojisi konusunda eğitimli hekimler de işlemi gerçekleştirebilirler. Sünnetin; çocuk psikolojisinden anlayan, çocukları hırpalamadan ve psikolojilerini olumsuz etkilemeden, alanında deneyimli çocuk cerrahları ya da çocuk ürologları tarafından yapılmasında fayda vardır.

Bardakta Mısıra Dikkat

Tüketici Hakları Derneği Bozüyük Şube Başkanı Hayrettin Sabırlı, bardakta mısır satanların kullandığı karıştırma kaplarının bir sonraki kullanım için yıkanmadan ve dezenfekte edilmeden açıkta muhafaza edildiğini öne sürerek tüketicileri uyardı.

Konuyla alakalı açıklamalarda bulunan Sabırlı, Hijyen Konseyi'nin, hijyen konusunda özgün çalışmalar gerçekleştirecek bir çatı yapılanması olduğunu söyledi. Konseyin, hiçbir yere ve makama bağlı olmadığını belirten Sabırlı, 1 Şubat'ta faaliyetine başlayan kuruluşta; gıda mühendisleri, veteriner hekimler, hukukçular, sağlıkçılar ile gıda ve tüketici derneklerinin yer aldığını kaydetti.
Dernek olarak bardakta mısır satışlarına dikkat çekmek istediklerini ifade eden Sabırlı, seyyar arabalarda veya dükkanlarda satılan bu mısırların, sağlıklı olup olmadığı ile besleyiciliğinin tartışılmasının yanı sıra hijyen kurallarına uygun hazırlanıp satıldığından söz edilmesinin mümkün olmadığını anlattı.
Sabırlı, açıklamalarına şöyle devam etti:
"Bardakta mısır satanların kullandığı karıştırma kabı, bir sonraki kullanım için yıkanmadan ve dezenfekte edilmeden açıkta muhafaza ediliyor. Daha sonra açık ortamda her türlü zararlı bakterilere maruz olan bu kap, bir başka kullanım için yeniden kullanılarak tüketicilere bardak bardak mikroplu mısır olarak servis ediliyor. Ülkemizdeki mevzuata göre mısırların içine konulduğu bardakların da Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığından izinli, ruhsat almış işletmelerce üretilmesi gerektiği halde hiçbir kurala uyulmadan açıkta satılan bu ürünleri tüketen çocukların ve gençlerin sağlığı tehdit altındadır."
Kaynak: İHA

Felç Hastaları İçin Umut

Türk doktorları, bir başarıya daha imza attı, felçli durumdaki "bir daha yürüyemez" denilen genç kız 50 günde ayağa kaldırıldı.

21 yaşındaki Damla Aykaç, şimdi hem yürüyor hem konuşuyor hem de tüm ihtiyaçlarını kendisi giderebiliyor.
Hacettepe Üniversitesi Mimarlık Fakültesi 1. Sınıf öğrencisi Damla Aykaç, 18 Ocak tarihinde bir arkadaşıyla motosiklet kazası geçirdi. Kazada kafa travması ve çoklu organ yaralanması geçirerek ağır yaralı Ege Üniversitesi Hastanesi Anestezi Yoğun Bakım Ünitesi'ne kaldırıldı. Solunum cihazına bağlı kalan genç kız, uzun süre çevresine tepki vermeden, yapay beslenme ile beslendi, trakeostomili ve yatağa bağımlı yürüyemez ve konuşamaz halde kaldı. Damla Aykaç solunum cihazına bağlı olarak uzun süre bilinci kapalı tedavi gördü. 15 Mart'ta gastroenteroloji servisine geçerek yapay beslenme tedavisinin devamı yapıldı. Solunumu normale dönen ve durumu stabil hale gelen Damla, taburcu edildi.
YAKINLARI ÇARESİZ KALDI
Damla, düzgün konuşamayıp yürüyemedi. Yakınlarının çare arayışları birçok hastaneden sonra Buca Seyfi Demirsoy Devlet Hastanesi Fizik Tedavi Bölümü'nde cevap buldu. Hastanenin uzman fizyoterapistlerinden Dr.Selin Pınar Ölçenler ve ekibi bir başarıya imza attı. Zamanında başlayan fizik tedavi ve rehabilitasyon ile önce Damla'nın kol ve bacakları hareket ettirildi sonra oturur duruma getirildi. Fizyoterapist Mithat Mahmutoğlu da Damla'ya özel zaman ayırdı. Servis hemşireleri emek ve moral verdi. Diğer branşlardan doktorlar da Damla'nın normal solunuma ve beslenmeye geçmesine yardımcı oldu. Gerçekleşen rehabilitasyon sayesinde genç kız 6 haftada yürüyerek taburcu olabilecek hale geldi.
SEVİNÇ GÖZYAŞLARIYLA TABURCU EDİLDİ
Buca Seyfi Demirsoy Hastanesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Servisi'ne 4 Nisan'da gelen Damla, 16 Mayıs'a dek süren özverili bir ekip çalışması sayesinde ikinci hayatına başladı. Hastayı tedavi eden Uz.Dr.Selin Ölçenler, şöyle konuştu: "Ben hekimi olarak ümit kesilen Damla'nın yeniden yaşama döndüğünü görmekten çok mutluyum. Genç kızımızın üniversiteyi bitirip ülkemize ve insanlığa bir mimar olarak eserleriyle katkıda bulunduğunu görmek en büyük dileğimdir."
Hastane yöneticisi Uz.Dr.Gökhan Afacan da, kısa süre önce göreve başladığını belirterek şunları söyledi: "Böyle bir iyileşmenin yaşandığı hastanede yönetici olmaktan, bu işi başarabilen bir ekibe ve ekip ruhuna sahip sağlık çalışanları ile aynı çatı altında çalışmaktan, gayretinin ve inancının karşılığını alan sevgili Damla'yı ve ailesini tanımış olmaktan gurur duyuyorum. Yolun hep açık olsun Damla.”
Damla Aykaç da kendisini sağlığına kavuşturan ekibe teşekkürlerini ileterek, "Çok zor günler geçirdim. Ailem ve doktorlarım bana çok iyi baktı. Hem hayata tutunmak, hem de onların çabalarına karşılık vermek zorundaydım. Bugün sağlıklıyım ve beni hayata döndüren herkese teşekkürü bir borç biliyorum. İyi ki varsınız" diye konuştu.
Damla, hastanede düzenlenen yakınlarının ve tüm ekibin katıldığı mini bir taburcu töreniyle yeni hayatına doğru yola çıktı.
Kaynak: İHA

Doktora Gitmek İçin Hastalanmayı Beklemeyin

Ülke genelinde sağlık harcamaları her yıl artış gösteriyor. Hastalanmadan önce sağlığın kıymetini bilmek ve koruyucu yöntemleri uygulamak, zaman israfının önüne geçiyor ve maliyeti düşürüyor.

Ülkemizde henüz hasta olmadan doktora gitme bilincinin oturmadığını söyleyen Uzm. Dr. İlker Solmaz, düzenli doktor kontrolü ve koruyucu uygulamalarla birçok hastalığın önüne geçilebileceğini belirtiyor. Koruyucu tedavi uygulamaları sonucunda yaşam kalitesinin yükseldiğini, ileride olabilecek hastalıklarla doğacak zaman ve maddi kayıpların önüne geçilebileceğini vurguluyor.
Koruyucu tedavide, dünyada önemli bir yeri olan vücudun kendi kendini iyileştirme mekanizmasını harekete geçiren enjeksiyon uygulaması Proloterapi yöntemi ile bel ve boyun fıtığı başta olmak üzere birçok kas, eklem, omurga ve iskelet sistemi kaynaklı rahatsızlıkların oluşmadan önüne geçildiğini belirtiyor. Özellikle bu yöntemin zayıflamış ve işlevini kaybetmiş eklem, kas, bağ ve kıkırdak dokuları güçlendirdiğini ve iskelet sistemini sağlamlaştırarak birçok hastalığın önünü kestiğini sözlerine ekliyor.
Koruyucu Tedavi, Masa Başı Çalışanları Kurtarıyor
2008 yılında Türkiye'de proloterapi uygulamalarına başlayan ve bu yöntemin yayılması için eğitmenlik ve önderlik yapan Uzm. Dr. İlker Solmaz, Proloterapi'nin masa başında sürekli çalışan ve hareket kısıtlılığı olan kişilerde ileride oluşabilecek ağrı ve fıtık oluşumlarına karşı etkili bir koruyucu tedavi yöntemi olduğunu söylüyor.
“Koruyucu Tedavi, Sağlıklı Geleceğe Yatırımdır “
Dr. İlker Solmaz, vücudun kendi kendini iyileştirme mekanizmasını devreye sokan Proloterapi uygulaması ile; ligament, tendon, kıkırdak, eklem ve bağ dokularının güçlendirilerek ileri yaşlarda ortaya çıkabilecek diz, kalça kireçlenmelerinin, bel ve boyun fıtıklarının önüne geçilebileceğini belirtiyor. Dünya'da ilk kez Profilaktik Proloterapi tanımını kullanan Dr. Solmaz, kas-iskelet sistemiyle ilgili pek çok ağrılı rahatsızlığın daha başlangıç dönemindeyken etkili bir şekilde doku onarımı ve güçlendirme tedavisi sunan Profilaktik Proloterapi yöntemi ile tedavi edilebileceğini söylüyor.
Profilaktif Proloterapi ile Erken Teşhis
Uzm. Dr. İlker Solmaz, özellikle eklemlerinde çıtırdama, kütürdeme şikayetleri olanların, sabah kalkarken bel tutukluğu olanların, boynunu sağa-sola çevirmede güçlük yaşayanların sonraki dönemlerde ameliyata kadar gidebilecek rahatsızlıklarını önüne erken dönemde Profilaktik proloterapi ile geçilebileceğini açıklıyor. Bir enjeksiyon uygulaması olan Profilaktif Proloterapi ile hasar görmüş dokular üzerinde mikropsuz iltihap oluşturularak vücudun iyileştirme gücü harekete geçiliyor. Vücut, mikropsuz iltihabı yok etmek için hasarlı bölge üzerindeki kan akış hızını artıyor ve burada yeni hücreler oluşturarak doku iyileşmesini başlatıyor.

Elektronik Kalp Pilinde Yeni Gelişme

Ürettikleri pirinç tanesinden küçük kalp pilini, yeni geliştirilen sistemle vücut dışından kredi kartı büyüklüğündeki güç kaynağıyla şarj etmeyi başaran Amerikalı bilim adamları tıpta çığır açabilecek buluşa imza attı.

Başarılı olduğunun kanıtlanması durumunda, büyük boyutlu pilleri ve hantal şarj sistemlerini ortadan kaldıracak buluş sayesinde artık hastalıklar ve ağrılar, ilaç yerine elektronik cihazlar kullanılarak tedavi edilebilecek.
Şarj sistemini domuz denek üzerinde deneyen bilim adamları, daha sonra bu şarj sistemiyle bir tavşana yerleştirdikleri kalp pilini şarj etmeyi başardı. Bilim adamları buluşlarını insanlar üzerinde denemeye hazırlanıyor.
Ancak buluşun testleri geçmesi ve başarılı olduğunun kanıtlanması durumunda bile ticari tıbbi cihazlarda kullanılır hale gelmesi için gerekli güvenlik ve fayda kriterlerinin karşılanması 5-6 yılı bulabilecek.
Elektrik Mühendisliği Doçenti Ada Poon başkanlığındaki Stanford Üniversitesi mühendislerinden oluşan ekip tarafından geliştirilen yeni kalp pili, üniversitenin internet sitesinde tanıtıldı.
Buluşun ana unsuru olan kablosuz şarj sistemini, geliştirdiği "orta saha elektromanyetik dalga" adını verdiği sistemle mümkün halen getiren Poon, vücudun iç kısmına daha kolay yerleştirilebilmeleri ve hastalıkların ve ağrıların tedavisinde kullanılabilmeleri için bu tip cihazların mümkün olduğunca küçük yapılmasının önemli olduğunu vurguladı.
Stanford Nörobilim Enstitüsünden Nörobiyoloji Profesörü William Newsome, "beyne yerleştirilebilen bu elektonik cihazların, belirli beyin devrelerindeki faaliyetleri doğrudan düzenleyebilme yeteneğine sahip olamaları nedeniyle bazı bozukluklarda ilaçlardan daha faydalı olabileceğinin" altını çizdi.
Buluşun ana unsurusu kablosuz şarj sistemi
Buluş, güvenli şekilde vücudun iç tarafına ulaşabilen yeni tip kablosuz eletrik iletimi sistemi sayesinde mümkün olabildi. Elektronikte çığır açan nitelikteki yeni sistem aşağı yukarı bir cep telefonunun çalıştırmaya yetecek kadar elektriğe ihtiyaç duyuyor.
Sistemi geliştiren Poon, cep telefonlarını test eden bağımısız bir laboratuvarda yapılan deneme çalışmalarının bu sistemin oluşturduğu elektriğin insan sağlığı için tehlike olarak kabul edilen sınırın epey altında kaldığını belirtti. Poon'un buluşu, radyo dalgaları gibi büyük mesafeleri kateden uzak saha eletromanyetik dalgalarla tıpta işitme cihazları gibi kullanım alanı bulan ancak sadece çok kısa mesafelerde eletrik iletimi yapabilen yakın saha elektromanyetik dalgaların birleştirilmesi sayesinde mümkün oldu.
Dalgaların, hava, su veya biyoloik dokular gibi temas ettikleri materyallere göre farklı şekilde hareket etme özelliğinden faydalanan Poon, uzak mesafelere ulaşabilmesine karşın insan sağlığı için zararlı olabilecek uzak saha dalgaları, sağlık için tehlike oluşturmamalarına karşın yakın mesafelere gidebilen yakın saha dalgalarla birleştirmeyi başardı.
Poon'un orta saha elektromanyetik dalgalar adını verdiği, elektromanyetik dalgaları vücutta kontrol etmeye olanak sağlayan sistem Proceedings of the National Academy of Science adlı bilimsel dergide yayımlandı.
Kaynak: AA

Ambalajlı Süt Tüketin

Son zamanlarda ambalajlı süt mü yoksa açık süt mü konusu tartışılıyor. Kimileri ambalajlı sütün sağlıksız olduğunu söylüyor, kimileri de sokak sütü için "alınmamalı" diyor.

Dünya Süt Günü'nde konuyla ilgili bir açıklama da Gıda Mühendisleri Derneği'nden geliyor...
İşte o açıklama:
Süt insanoğlunun beslenmesinde vazgeçilmez bir kaynak. Anne sütüyle beslenen bebekler dışında her yaş grubunun tüketmesi gereken yüksek besin değerine sahip bir gıda. Süt hem tek başına hem de peynir, yoğurt, ayran gibi süt ürünleri şeklinde de tüketilebilmektedir. Gelişmiş ülkelere oranla ülkemizde üretimi ve tüketimi yeterli miktara ulaşmış değil. Yıllık kişi başı içme sütü tüketimi AB ülkelerinde 89 kg, Avustralya'da 107 kg, ABD'de 83 kg düzeyinde iken, Türkiye'de 33 kg seviyelerinde olduğu görülmektedir. Süt üretiminde ise son yıllarda hayvan sayısına bağlı olarak artış yaşanmaktadır. TÜİK verilerine göre içme sütü üretiminde Şubat 2014'te, bir önceki yılın aynı ayına göre %9,9 artış yaşanmıştır.
Süt vücudun gelişmesi, güçlenmesi ve sağlığın korunması için gereken besin öğelerini bünyesinde bulundurmaktadır. İçermiş olduğu Kalsiyum sağlıklı kemikler ve dişler için, Magnezyum kas fonksiyonları için, süt proteinleri büyüme ve vücut onarımı için, B12 ve B6 Vitaminleri sağlıklı vücut hücreleri için, Fosfor bağışıklık fonksiyonu için önemli faydalar sağlamaktadır.
GÜNDE 2 BARDAK SÜT
Günlük 2 bardak süt vücudun ihtiyacı olan besin gereksinimlerinin önemli bir kısmını karşılamaktadır. Bu sebeple özellikle çocuklara günde 2 bardak süt içmelerini tavsiye ediyoruz.
Yapılan bilimsel çalışmalar süt tüketiminin insan sağlığıyla direkt olumlu ilişkisini göstermektedir.
Süt ürünleri, kemiklerin büyümesi ve gelişmesi için gerekli olan kalsiyumu sağlar. Kemik büyümesi, çocukluk ve gençlik yıllarında en yüksek düzeyde olduğundan, gençlerin süt ve ürünlerini tüketmesi çok önem arz etmektedir. Bu yaş grubunda kemik kütlesinin optimizasyonu, ilerleyen yaşlarda osteoporoz riskini ve kırılgan kemik bozukluğunu azaltmaya yardımcı olabilir.
Süt ürünleri diş büyümesine ve dişlerin sağlıklı tutulmasına yardımcı kalsiyum ve diğer diş dostu mineralleri içerir.
Yapılan araştırmalar, süt ve süt ürünlerinin kilo aldırmadığını, hatta sanılanın aksine bu ürünlerde bulunan probiyotikler sayesinde zayıflamaya yardımcı olduğunu göstermiştir. Tam yağlı süt %4 yağ, yarım yağlı süt %1.7 yağ içerir, bu da sütün yüksek yağlı ürün olmadığını gösterir.
İçermiş olduğu süt proteinleri nedeniyle, uzun süre tok tuttuğundan diyet için önem arz eder.
Az yağlı süt ürünleri kan basıncını azaltmaya yardımcı olur.
Erken yaşta süt ürünleriyle beslenmeye başlayanların dengeli beslenme alışkanlıkları kazanması muhtemeldir.
SOKAK SÜTÜNE DİKKAT
Ancak son dönemde süt üzerinde birtakım oyunlar oynanmaktadır. Halk sağlığı ve gıda güvenliği açısından son derece riskli olan çiğ sokak sütü tavsiye edilmekte, ambalajlı sütler kötülenmektedir.
- Sokak sütü, hastalıklı hayvandan, süt sağım esnasında hayvan memesinden, kullanılan ekipmanlardan, uygun olmayan muhafaza koşullarından kaynaklanabilecek ve çevreden kontamine olabilecek, patojen mikroorganizmaları içerebilmektedir. Bu mikroorganizmaların bazıları, ölüme de yol açabilen intoksikasyonlara neden olabilmektedir.
- Sokak sütünde uygun alet ekipman kullanmak yerine, sağlık açısından büyük risk oluşturan hidrojen peroksit gibi bazı kimyasallar kullanılarak mikrobiyal bozulmanın önüne geçilmeye çalışılmaktadır.
- Sokak sütlerinde sütün yağının alınması, su ilave edilmesi gibi hilelere başvurulmaktadır.
- Evde yapılan kaynatma işlemleri ile, ya fazla kaynatıldığından çok fazla besin kaybına neden olmakta ya da yeterince kaynatılamadığından tam steril hale gelmemektedir.
-Sokak sütleri uygun koşullarda (soğuk zincir/4 C°) muhafaza edilmemekte ve satışı yapılmamaktadır.
- Sokak sütleri laboratuvar testlerine tabi tutulmadığından hayvandan kaynaklanıp insanlara geçebilen hastalıklar tespit edilememektedir.
-Sütte bulunabilecek Brusella, Şap ve Tüberküloz gibi hastalıklar sokak sütü için önemli birer risk teşkil etmektedir.
-Bunların yanında denetimsiz/kayıt dışı işletmelerde süt ürünleri üretilmekte, bir çok taklit ve tağşiş yöntemine başvurulmaktadır.
Tüm bunlardan arındırılmış, sağlıklı hayvanlardan uygun koşullarda sağılmış, muhafaza edilmiş, pastörizasyon ve UHT işlemleriyle güvenli hale getirilmiş, ambalajlanmış süt ve bu sütlerden üretilmiş süt ürünlerinin tüketilmesi gerekmektedir. Özellikle çocukların ve her yaş grubu için süt ve süt ürünlerinin tüketilmesi için teşvik edici projeler hayata geçirilmeli, mevcut faydalı projeler devam ettirilmelidir.

17 Mayıs 2014 Cumartesi

Ağrı Kesiciler Ağrıyı Kronikleştiriyor Mu?

Ağrı kesici ağrı nedeni
Toplumda kadınların yüzde 95'i, erkeklerin de yüzde 90'ının yılda en az bir kez baş ağrısı sorunu ile karşı karşıya kaldığı, baş ağrısının şiddetinin artmasına, hatta kronikleşmesine neden olan önemli bir faktörün kontrolsüz olarak kullanılan ağrı kesiciler olduğu öğrenildi.

Uzman Doktor Recep Toprak, yaptığı açıklamada, baş ağrısının genellikle stres, yoğun çalışma temposu ve uykusuzluk gibi nedenlerden kaynaklandığını ancak beyin tümörü, beyin kanaması ve anevrizma gibi yaşamı tehdit eden hastalıkların ilk ve tek belirtisinin baş ağrısı olabileceğini belirtti.
Toprak, baş ağrısının şiddetinin artmasına hatta kronikleşmesine neden olan önemli bir faktörün kontrolsüz olarak kullanılan ağrı kesiciler olduğunu vurgulayarak, duygusal stres, iş yaşamında uzun süreli gerginlik ve strese maruz kalmak, düzensiz beslenmek, uykusuzluk gibi yaşam kalitesini olumsuz etkileyen alışkanlıkların da baş ağrısına neden olduğunu kaydetti.
"1 dakika içinde şiddetlenen baş ağrısına dikkat"
Toprak, günlük hayatı olumsuz etkileyen baş ağrısının genellikle ağrıya yol açan davranışların sona ermesi ile ortadan kalktığına dikkati çekerek, baş ağrısının hafife alınmaması gereken bir hastalık belirtisi de olabileceğine işaret etti.
Beyin tümörleri, beyin kanamaları ve anevrizmalar gibi kişinin yaşamını tehdit eden önemli hastalıkların bazen yalnızca baş ağrısı ile kendini gösterdiğini dile getiren Toprak, şöyle dedi:
"Kişi hayatında ilk kez ve yaklaşık 1 dakika içinde en yüksek şiddete ulaşan baş ağrısı yaşıyorsa beyin damar duvarlarındaki anomaliden kaynaklanan balonlaşma şeklinde tarif edilebilecek anevrizmaların yırtılması nedeniyle oluşan 'Subaraknoid Kanama' bazı hastalarca, 'başımın içinde bir şey patladı' şeklinde de ifade edilir. Şikayeti olmayan hastada ani ve şiddetli baş ağrısı ile birlikte bilinç değişiklikleri, uyku hali, bulantı, kusma, ışık hassasiyeti, epilepsi (sara) nöbetleri gözlenebilir. Bu durumdaki hastalar 24 saat içinde yaşamsal tehlike riskine karşı hemen hastaneye başvurmalıdır."
"Ağrı kesiciler bilinçli kullanılmalı"
Toprak, "Ağrı kesicilerin aşırı kullanımı ilaçların neden olduğu baş ağrısını ortaya çıkarır. Kişi genellikle bir tavsiye ile ya da iradesiyle güçlü ağrı kesiciler kullanarak ağrı eşiğini düşürür. İlaçların dozu ayarlanamadığı için baş ağrısı şiddetlenerek daha da kronik hale gelir" diye konuştu.
Ağrı kesiciler bazı ağrılarda geçici düzelme ya da ağrı şiddetinde azalma sağlayarak kişinin doktora başvurmasını, dolayısıyla tanı ve tedavinin gecikmesine neden olduğunu aktaran Toprak, "Ağrı kesiciler bilinçli kullanılmalı. Ağrı kesici kullanımı doktor kontrolünde ve takibinde uygulanması gereken bir tedavidir. Bazı durumlarda özellikle de ciddi hastalıkların neden olduğu baş ağrıları ağrı kesicilere yanıt vermemektedir" dedi.
"İleri yaşlarda oluşan baş ağrılarının nedeni araştırılmalı"
"Egzersiz, hapşırma veya ıkınma gibi kafa içi basıncının artmasına yol açan davranışlar sonrası baş ağrısı oluşumu, kafa içinde yer kaplayan bir oluşumu düşündürebilir. Beyin tümörleri ve anevrizmalar bu tip baş ağrısına neden olabilir. Aşırı kilolu kadınlarda daha sık gözlenen beyin omurilik sıvısı basıncının artmasına yol açan 'psodotümör serebri' (artan kafa içi basıncı) gibi hastalıklar da baş ağrısı ile kendini gösterebilir. Bu nedenle ileri yaşlarda oluşan baş ağrılarınınnedeni araştırılmalıdır" diyen Toprak, özellikle trafik kazalarında oluşan şiddetli kafa travmalarından sonra kafa kemiklerinde kırıklar, beyin dokusunda ya da beyin zarları arasında kanamalar oluşabileceğini dile getirdi.
Toprak, daha az sıklıkta beyin zarları arasında sızıntı şeklindeki kanamaların başlangıçta bulgu vermeyip travmadan günler, hatta aylar sonra baş ağrısı ve denge bozukluğu gibi şikayetlerle ortaya çıkabildiğini aktararak, şunları kaydetti:
"Menenjit beyni çevreleyen zarların iltihaplanması ile oluşur. Bu hastaların hemen tamamında giderek şiddeti artan baş ağrısı görülür. Baş ağrısı ile birlikte yüksek ateş, halsizlik, uyku hali olması durumunda mutlaka beynin enfeksiyondan etkilendiği akla getirilmelidir. Merkezi sinir sistemi enfeksiyonları da ölümcül olabilen ya da sakatlığa yol açabilen hastalıklardır. Temporal arterit, 50 yaş üstü bireyleri etkileyen tehlikeli bir hastalıktır. Orta veya şiddetli, gittikçe artan baş ağrısına; halsizlik, eklem ağrıları, görmede azalma, çiğnerken yorulma gibi semptomlar eşlik edebilir. Erken tedavi edilmemesi kalıcı görme kaybına ve beyin hasarına yol açabilir."

Kadınlarda Akciğer Kanseri Riski

Kadınlarda akciğer kanseri riski daha yüksek
Erkeklerde görülen kanser çeşitlerinde ilk sırada yer alan akciğer kanserinde, sanılanın aksine kadınlar, erkeklere göre daha çok risk taşıyor.

Türk Akciğer Kanseri Derneği Başkanı (TAKD) Doç. Dr. Ufuk Yılmaz, akciğer kanserinin, erkeklerde daha çok görüldüğünü ve erkeklerde görülen kanserler arasında birinci sırada yer aldığını söyledi.
Kadınlarda, erkeklere oranla daha az sigara içmelerinden dolayı akciğer kanserinin 5'inci sırada yer aldığını anlatan Yılmaz, ''Ancak toplumumuzda kadınların sigaraya olan ilgisinin artıyor olması bizi endişelendiriyor. Önümüzdeki yıllarda kadınlar arasında akciğer kanserinin artmış olmasını istemeyiz, o nedenle sigaraya hiç başlamamalarını ya da hemen bırakmalarını öneriyoruz'' dedi.
Hiç sigara içmeyen kadınların, hiç sigara içmeyen erkeklere göre daha çok akciğer kanseri riskine sahip olduğuna dikkati çeken Yılmaz, şunları kaydetti:
''Akciğer kanserinin erkeklerin kanseri olarak bilirdik, bir yere kadar doğru. Erkekler daha çok sigara içtiği için erkeklerde görülen kanserlerin içinde birinci sırada görülüyor. Erkekler ve kadınlar arasında eğer sigara içmiyorsa akciğer kanseri olma riski benzer midir? Şunu biliyoruz kadınlarda akciğer kanseri olma riski erkeklerde göre biraz daha fazla, örneğin sigaraya içmeyen bir erkekte eğer çevresel tütün ve dumana maruziyet var ise kanser riskinde de yüzde 22'lik bir artış oluyor eğer bu bir kadın ise yüzde 37'lik bir artış oluyor. Yani sigara içmeseler bile akciğer kanseri olma riski kadınlarda, erkeklerden daha fazladır. Bazı çalışmalar bu bulguları destekliyor. Bu da kadınların hormon dengelerinin farklı olmasından, kadın vücudunun östrojen yönünden zengin olmasından kaynaklanıyor''
Türkiye'de her yıl 30 bin yeni akciğer kanserli vakanın oluştuğunu bildiren Yılmaz, bunun 25 bininin erkeklerden 5 bininin de kadınlardan oluştuğunu ifade etti.
Genetik yatkınlık riski yüzde 30 artırıyor
Akciğer kanserinde genetik faktörlerin etkisine de değinen Yılmaz, genetik yatkınlık nedeniyle kanser riskinde yüzde 30'a yakın bir artış olacağından söz edilebileceğini bildirdi.
Yılmaz, ''Özellikle bir aile içinde birden fazla kişide akciğer kanseri varlığını görüyorsak, burada genetik bir yatkınlığın olabileceğini düşünmekte fayda var. Eğer böyle bir durum varsa o ailenin kanserojen maddelerden uzak durma konusunda çok daha titiz oması gerekiyor. En başta tabi ki sigarayı hiç içmemesi ya da bırakması gerekiyor. Bunu önemsemelerini istiyoruz'' şeklinde konuştu.
Türkiye'deki sigara ile mücadele kapsamında yapılan çalışmalar sonucunda 2012 yılında 2008 yılına göre sigara kullananlarda yüzde 4 oranında bir azalma görüldüğüne işaret eden Yılmaz, bunun kanser üzerinde olumlu etkilerinin 10-15 yıl sonra görülebileceğini söyledi.
Son istatistiklere göre, 2007,2008 ve 2009 yıllarını kapsayan 3 yıllık dönemde erkeklerde akciğer kanseri görülme sıklığında sabitlenme görüldüğünü anlatan Yılmaz, ''Toplumda oluşan sigara karşıtı algının ve bunun getirdiği sigarayı bırakmış nüfusunun artışı sonucunda akciğer kanserinde 'plato' dediğimiz bir sabit hıza ulaşmış oluruz. Önümüzdeki bir yıl içinde de bir yükselme görmezsek ülkemizde belki bir akciğer kanseri hızında sabit döneme girdiğimizi düşüneceğiz'' dedi.
Sigara kullanımının yanı sıra pasif içicilerin de riskli grupta olduğuna dikkati çeken Yılmaz, pasif içicilerde yüzde 30-40 oranında kanser riskinde bir artış görüldüğünü kaydetti.
''Elektronik sigaradan da uzak durulmalı''
Elektronik sigaranın başlangıçta çok popüler olduğunu ancak tehlikeli olduğunun Sağlık Bakanlığı tarafından fark edilmesinin ardından doğru bir kararla Türkiye'de yasaklandığını anımsatan Yılmaz, elektronik sigaradaki buharın, solunum yollarının iç epitel hücrelerinde kanserde görülen genetik değişikliklere benzer mutasyonlara, genetik değişikliklere neden olduğunun görüldüğünü bunun da önemli bir bilimsel kanıt oluşturduğunu bildirdi. Yılmaz, sözlerini şöyle tamamladı:
''Elektronik sigarayla ilgili eskiden 'sadece nikotin içerir kanserojen madde içermiyor, bu nedenle kanser yapıcı etkisi yoktur' denilirken, bilim, elektronik sigara kansere benzer değişiklikler yapıyor bulgusunu elde etti. Bu da herkesin elektronik sigarayı yasaklama konusunda tedbir almaya itti. ABD hemen tepkisini gösterdi ve gençlere elektronik sigarayı yasakladı. Türkiye'de de yasaklandı ama farklı yollardan elektronik sigaraya ulaşanların dikkat etmesi ve bundan kurtulmaları gerekiyor''

Kaynak: AA

Bu Besinleri Bilinçsiz Tüketmeyin

Bazı besinlere dikkat
Uzman Diyetisyen Serkan Tutar, bazı besinlerin fark etmeden tüketilmesi ciddi zehirlenmeler, anlık şuur yitirme, bayılma, tansiyon dengesizlikleri, kusma gibi durumlara yol açabildiğini belirtti.

Tutar, bazı besinlerin sağlığı olumsuz yönde etkileyebildiğini belirterek şu bilgileri verdi:
'Taze yeşil yapraklı sebzeler: Yeşil yapraklı sebzeler her bireyin beslenme programında sürekli olarak bulunması gereken bir gruptur. Gün içinde tüketilmesi ile barsak sisteminin düzenli çalışmasının yanı sıra bağışıklık sisteminin de güçlenmesini sağlar. Fakat bazı istisnai durumlarda (gübre, zararlı bakteri ve pis su) E.coli ve Salmonella gibi vücuda zarar veren bakteriler olabilir. Bu tür hastalıklara yakalanmamak için sebze ve kabukları ile birlikte yenen meyveleri çok iyi yıkadıktan sonra tüketmelisiniz. Özellikle ıspanak, pazı, semizotu gibi sebzeleri bir süre su da bekletip daha sonra tek tek bol tazyikli su altına yıkamalısınız.
-Yumurta: en kaliteli protein kaynağıdır. Başta çocuklar olmak üzere her bireyin sıklıkla tüketmesi gereken besinlerin başında gelmelidir. Ama yumurtanın da saklanma ve tüketilme şekli çok önemlidir. Uzun süre tüketilmemiş veya buzdolabında saklanmamış yumurta çeşitli sağlık problemlerine neden olurken pişirilmeden çiğ olarak tüketilen yumurtada salmonella riski oldukça yüksektir. Salmonella ölümlere bile neden olabilir.
-Konserve Balık: Konserve balıklar yüksek ısıda pişirilse dahi içerisinde vücuda zarar veren toksinler bulunabilir. Özellikle uskumru ve tuna balıklarında bu durum daha fazla görülebilir. Bu problemleri yaşamamanız için almış olduğunuz konservelerin son kullanma tarihlerini dikkatlice incelemeniz gerekmektedir. Ayrıca bu balık türlerini evde yaptığınızda yüksek ısıda pişirmeniz gerektiğini unutmayın.
-Deniz ürünleri: Bazı deniz ürünlerini tüketmek çok keyifli ve lezzetli olsa da vücudunuzda ciddi anlamda toksik birikimine neden olabilir. Özellikle az pişmiş istridye tükettiğinizde zehirlenme ve kusmaya neden olacağını unutmayın. Ayrıca midye tükettiğiniz zamanlar da vücudunuza bol miktarda civa alındığı da unutulmamalıdır.
-Kıyma: Etin kesilme, saklama ve pişirilme adımlarının her noktasında dikkatli olunmalıdır. Özellikle kıyma gibi daha küçük parçalı hale getirilmiş etlerde üzerinde bakteri birikim riski çok daha yüksektir. Bu durum zehirlenme, yüksek ateş ve kusmalara neden olabilir. Eti almış olduğunuz yere dikkat edip aldıktan sonra uygun koşullarda (-18 derece) saklamalısınız. Ayrıca eti çözerken açık alanda değil buzdolabınızın 4 derecelik kısmında çözdürmelisiniz.
-Tavuk: Ülkemizde en fazla zehirlenilen besinlerin başında gelmektedir. Çünkü çok kolay bir şekilde kontamine olarak zehirlenmenize neden olabilir. Tavuk eti iyi pişirilmediği ve saklama koşulları uygun olmadığı durumlarda içeriğinde bol miktarda parazit bulundurabilir.
-Yeşil soğan: Çiğ yeşil soğanda hepatit A virüsü riski bulunmaktadır. Bu nedenle yemeklerin içerisinde pişmiş olarak tüketmek daha doğru bir tercih olacaktır.
-Süt ürünleri: Süt ürünleri her zaman için potansiyel riskli besinlerdir. Uygun saklama koşulları olmaması, pastörize olmaması veya çiğ olması durumunda zehirlenme ve hastalanma riskiniz yükselecektir. Dondurma, peynir gibi besinlere özellikle dikkat etmelisiniz.
-Lahana: Bakteri miktarı yüksek olma riski olan sebzelerden birisi olan lahana vücudunuzun direncini kırarak bağışıklık sisteminize zarar verebilir.
Bu tür problemleri yaşamamak ve yaşam kalitenizi düşürmemek için mümkün olduğunca evde kendi hazırladığınız besinleri tüketmelisiniz. Eğer böyle bir şansınız yoksa güvendiğiniz ve sürekli gittiğiniz restoranları tercih etmelisiniz.
Kaynak: İHA

Burun Tıkanıklığı ve Tansiyon

Tıkalı burun tansiyonu da etkiliyor
Kronik Burun Tıkanıklığı ciddi sağlık sorunlarına yol açarak yaşam kalitesini düşürüyor. Baş ağrımızın, yüksek tansiyonumuzun ya da sabahları yorgun uyanmamızın nedeni de burun tıkanıklığı olabilir.

Bu durumun ne kadar farkındayız? Burun tıkanıklığını ne derece önemsemeliyiz ? Kulak Burun Boğaz ve Baş Boyun Cerrahi Uzmanı Op.Dr.Bahadır Baykal konu ile ilgili bilgiler verdi.
Gün içinde burundan geçen hava miktarı yaklaşık 10.000 litredir. Çocuk veya erişkin hemen herkes zaman zaman burun tıkanıklığı sorunu yaşayabilir. Çoğu zaman burun tıkanıklığı ciddiye alınmaz ve geçici çözümlerle halledilmeye çalışılır. Halbuki kronik burun tıkanıklığı uykusuzluk ve yorgunluk gibi yaşam kalitesini düşüren sorunlara neden olurken, uzun vadede ise kalp büyümesi gibi çok daha ciddi problemlere yol açabilir.
Soğuk algınlığı veya sinüzit gibi hastalıklar geçici süreli burun tıkanıklığı oluşturabilir ama bu durum sorun oluşturmaz. Burun iç kısım eğriliği yani deviasyon yada burun etlerinin büyümesi gibi nedenlerle oluşan kronik burun tıkanıklığı ise uzun dönemde oksijen yetersizliğine neden olarak vücudu olumsuz etkiler. Akciğerlerimize yeteri kadar temiz hava gitmeyince oksijen-karbondioksid değişimi etkilenir, kanımız dokulara eksik oksijen götürür ve zamanla dokularda hasar gelişir. Kaliteli uyku uyuyamayan kişi de yorgunluk ve konsantrasyon güçlüğü gelişir, yüksek tansiyonu takiben kalp de ritm bozukluğu başlar ve bir müddet sonra kalp büyür.
Kronik burun tıkanıklığı olan hastalardaki en önemli belirtilerden birisi de horlamadır ve kişi sabah uyandığında ağzında kuruluk hissi oluşur.Burun iç kısım eğriliği ( deviasyon ) genellikle travma sonrası gelişen burun orta bölmesinin eğriliği durumudur. Gebelikte anne karnında bile, bebeğin dönme hareketleri esnasında burun travmaya maruz kalabilir, doğum sırasında ve çocukluk dönemindeki darbelerde deviasyon gelişiminde rol oynar.
Her deviasyon burun tıkanıklığına yol açmaz. Toplumda burun eti olarak bilinen konka adını verdiğimiz burun için yapıların şişmesi de oldukça sık rastlanan kronik burun tıkanıklığı sebeplerindendir. Kadınlarda adet dönemlerinde ve gebelikte yaşanan hormonal değişimlerde burun etlerinin şişmesine yol açar.
Kronik burun tıkanıklığının sebepleri arasında sürekli alerjiler de önemli bir yer tutmaktadır. Özellikle alerjik zemine sahip hastalarda gelişen polip gibi yapılar burnu tamamen tıkayabilir. Burun tıkanıklığı burnu tahriş eden her türlü maddeye karşı gelişen reaksiyon sonucu da oluşabilir. En sık görüleni tütün dumanıdır. Bazı hastalar başarılı bir burun ameliyatı geçirseler dahi sigara içmeye devam ettikleri sürece tam olarak rahatlayamazlar. Olağandışı sebeplerden birisi de gastroözofajeal reflü hastalığı (GERD) dır ki; tedavi de mutlaka mide asidinin genize kadar kaçması önlenmelidir.
Eğer burun tıkanıklığının nedeni deviasyon ise tek çözüm ameliyattır. Kemik ve kıkırdak eğriliği düzeltildiği takdirde nefes sorunu düzelir. Artık oldukça konforlu ve rahat şekilde burun ameliyatlarını gerçekleştirebiliyoruz. Sanırım burun ameliyatlarını korkulan bir operasyon olmaktan çıkardık. Sık tekrarlayan sinüzit ataklarında ise öncelikle ilaç tedavisi ile iltihabı kurutup, sonrasında deviasyon, konka bülloza gibi anatomik problemleri ameliyatla hallediyoruz.

Kaynak: İHA

Egzamanın Sebebi Yedikleriniz Olabliir

Besin alerjisi egzama sebebi
Dünya genelinde,'Besin Alerjisi Farkındalık Haftası olarak belirlenen 11-17 Mayıs tarihlerinin önemine değinen Alerji Uzmanı Prof. Dr. Yonca Tabak, besin alerjisinin reflü ve astıma neden olabildiğini belirtiyor, egzama ile bağlantısına dikkat çekiyor.

Çocuklarda görülen gıda alerjilerinin yüzde 90 nedeninin inek sütü, yumurta, buğday unu, fındık, fıstık ve deniz ürünleri olduğuna dikkat çeken Alerji Uzmanı Prof. Dr. Yonca Tabak, besin alerjisinin çocuklarda kendini en sık alerjik egzama ile gösterdiğini, besin alerjisine bağlı kusmaların yerini, sessiz reflüye bıraktığını ve zamanla astıma yol açtığını belirtiyor.
Besin alerjisinin ilk ortaya çıkışının genellikle ilk üç yaşta olduğunu belirten Çocuk Sağlığı Hastalıkları ve Alerji Uzmanı Prof. Dr. Yonca Tabak, 'Besin alerjisi bazı gıda maddelerine karşı vücudun aşırı tepki göstermesidir. Besin alerjisi olan çocuklarda çoğunlukla ilk aylarda; yanaklarda döküntü, cilt kuruluğu gibi şikâyetler gözlemlenmektedir.' dedi.

BESİN ALERJİSİ, REFLÜ VE ASTIMA NEDEN OLABİLİR
Çocuklarda sıklıkla alerjik egzama ile kendini gösteren besin alerjisinde, mide ve bağırsak alerjilerinin de ortaya çıktığını açıklayan Yonca Tabak, çoğu zaman ilk bir yaş grubunda fışkırır tarzda kusmalar ve ishal görüldüğüne de dikkat çekti. Prof. Dr. Yonca Tabak, 'Gıda alerjisinde kusmalar zamanla geçerken yerini sessiz reflüye bırakmaktadır. Ses kısıklığı, diş gıcırdatma, ağız kokusu, iştahsızlık belirtileri ile seyreden reflü zamanla geçmeyen balgamlı öksürüklere ve astıma yol açar.' diyerek aileleri dikkatli olmaları konusunda uyardı.

DİLALTI AŞI İLE KISMEN TEDAVİSİ MÜMKÜN
Gıda alerjilerinin aşı tedavisiyle kalıcı çözümünün olmadığını belirten Prof. Dr. Yonca Tabak, inek sütü, yumurta, fındık, fıstık, deniz ürünleri ve tahıllara karşı olan alerjilerin tamamen olmasa da üç yaşına doğru geçmeye eğilimli olduğunu sözlerine ekledi. Gıda alerjileri geçerken yerini ev tozu akarına ya da polen gibi solunum yoluna etki eden alerjilere bırakacağına dikkat çekti. Prof. Dr.Yonca Tabak, '3 yaşına kadar geçmeyen gıda alerjilerine ek olarak, eğer ev tozu veya polen alerjisi ve astım gelişirse bu solunum yoluna ait alerjilerin dilaltı damla aşı ile kalıcı tedavisi yapılabilir. Dilaltı aşı tedavisi özgül olarak ev tozuna veya polene verilse bile bağışıklık sisteminin alerjik yapısını kökten düzeltme yolunda yarar sağlayacağı için gıda alerjilerine de kısmen fayda sağlayacaktır' dedi.
Gıdalara alerji olup olmadığını kandan yapılan ve 'spesifik IgE' adı verilen bir testle kolayca ortaya çıktığının altının çizen Prof. Dr. Yonca Tabak, 'Eğer testler yolu ile problem yaratan besin kesin belirlenirse o gıdadan sürekli ve mutlak bir şekilde uzak durmak gerekir. Çocukta egzama geçse bile astım açısından, çocuk alerjisi uzmanı tarafından yakın takip

Omega 7'nin Faydaları

Her derde deva Omega 7
Palmitoleik asit, yani Omega 7, deri hastalıkları, güneş yanıkları, yara ve iltihaplar, öksürük, mide ve mukoza zarı problemleri gibi birçok alanda, yaygın olarak kullanılıyor.

Omega 7, vücudun Collagen üretimini artırıyor ve cildin yıllar içinde esnekliğini kaybederek kırışmasını önlüyor. Ayrıca yağ yakmayı kolaylaştırıp, vücudun yağ biriktirmesini engelliyor.
Yeditepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmakognozi ve Fitoterapi Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr Erdem Yeşilada, doğada yabani iğde yağından sağlanan Omega 7'nin, egzama, yanık, dermatit, yara ve iltihapların tedavisinde yüzyıllardır kullanıldığını belirtiyor.
Omega 7'nin hücre zarının fiziksel ve duygusal stresten korunmasında önemli bir rol oynadığı düşünülüyor. Prof. Dr. Erdem Yeşilada 'Omega 7, saç ve ciltte görülen kuruluk, yaşa ve çevresel faktörlere bağlı deri esneklik kaybı ve kırışıklıklarla mücadele ederek ciltte gözle görülür bir iyileşme sağlıyor' şeklinde konuşuyor.
Omega 7, cildin su tutma kapasitesini artırarak, göz kuruluğu veya vajinal kuruluk gibi sıkıntılara da çözüm sunuyor. Tırnakları ve saçları güçlendiriyor. Cildin Collagen üretimine, esnekliğinin artırılmasına ve hasarlanmış cildin iyileşmesine yardımcı olan Omega 7'den, bu özelliklerinden dolayı kozmetik ve cilt bakım ürünlerinde de yararlanılıyor.
Kilo kontrolünü kolaylaştırıyor, damarları güçlendiriyor…
Omega 7, vücudun yağ biriktirmesini engellemekte de, Japonya'daki bilimsel araştırmalarla kanıtlanmış bir etkiye sahip bulunuyor. Araştırmalar Omega 7'nin, yağ eritmenin yanı sıra, yeniden yağlanmama konusunda da başarı sağladığını ortaya koyuyor. Bu mucizevi madde, aynı zamanda metabolizmayı hızlandırarak, vücudun insülin hassasiyetini artırıyor. Böylece vücut glikozu yağ olarak depolamak yerine, enerjiye dönüştürüyor ve kilo kontrolü kolaylaşıyor.

Yapay Omurga Tedavisi

73 yaşındaki hastaya yapay omurga takıldı
Muş'ta bir hastanın kanserli omurgası gerçekleştirilen ameliyatla çıkarılıp, yerine yapay omurga takıldı.

Muş Devlet Hastanesi'nde 73 yaşındaki Emine Yıldırım'ın sinir sistemine baskı yapan kanserli omurga, beyin cerrahi uzmanları Op. Dr. Tolga Dündar, Op. Dr. Ender Tırak ve Op. Dr. Gökmen Çoban ile Göğüs Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Özgür Ömer Yıldız tarafından yapılan ameliyatla alınarak, yerine yapay omurga yerleştirildi.
Göğüs Hastalıkları Uzmanı Yıldız, kentte ilk kez böylesi zorlu bir ameliyatın gerçekleştirildiğini söyledi.
Muş Devlet Hastanesi'nin, bölgede önemli bir sağlık merkezi olma yolunda emin adımlarla ilerlemeye devam ettiğini ifade eden Yıldız, şöyle konuştu:
"Hastanemizde beyin ve göğüs cerrahisi ekibi olarak çok ciddi bir ameliyatı gerçekleştirdik. Beyin cerrahisi ekibi omurga kanserine ilk defa Muş'ta müdahale etti. Bundan sonra üniversite ölçeğinde güzel ve büyük ameliyatları yapmaya devam edeceğiz."
Op. Dr. Tolga Dündar ise ameliyatta hastanın sinir sistemine baskı yapan kanserli omurganın çıkarılıp, kanserli dokular temizlendikten sonra yerine yapay omurga takılarak önden ve arkadan sabitlendiğini bildirdi.
Hastaya daha önce kanser teşhisi konduğunu ancak tedavinin yarım yapıldığını belirten Dündar, şöyle dedi:
"Hasta felç halinde hastanemize müracaat etti. Acil olarak ameliyata aldık. Kanserin omurgaya gelen kısmını temizledik ve yerine yapay omurga taktık. Hastanemizde, üniversite şartlarında yapılan bir ameliyatı 8 saatte gerçekleştirdik. Ameliyat sonrası hasta için egzersiz tedavisi başlattık. Bu tür hastalıklarda geç kalınmaması lazım. Hastanın genel durumu çok iyi."
Hastanın eşi Nurettin Yıldırım ise 7 aydır eşinin rahatsız olduğunu ifade ederek, "Burada yapılan ameliyatla eşim sağlığına kavuştu. Emeği geçen bütün doktorlara teşekkür ediyorum" diye konuştu.

Böbrek Kanserinde Yeni Tedavi

Böbrek kanserinde yeni tedavi
Böbrek kanseri tedavisinde yeni geliştirilen "pazopanib" etken maddenin yaşam kalitesini arttırdığı ve farklı tedavilerde sık görülebilen ciddi anemi, tiroid yetmezliği gibi etkilere yol açmadığı öğrenildi.

İmmuno Onkoloji Derneği Sekreteri ve Gazi Üniversitesi Tıbbi Onkoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Uğur Coşkun, Antalya'da gerçekleştirilen 1. İmmuno Onkoloji Kongresi'nde AA muhabirine yaptığı açıklamada, böbrekten kaynaklanan kötü huylu tümörlerin böbrek kanseri (renal hücreli kanser) olarak isimlendirildiğini ve en sık görülen ürolojik kanser türü olduğunu söyledi.
Böbrek kanserinin, genellikle 60 yaş ve üzerinde ortaya çıktığını ve erkeklerde kadınlardan daha sık görüldüğünü ifade eden Coşkun, tümörün erken teşhis edilip cerrahi olarak çıkarıldığında tamamen iyileşme şansının yüksek olduğunu vurguladı.
Nedeni henüz tam olarak belli olmamakla birlikte yüksek tansiyon, aşırı kilo, uzun süre diyaliz tedavisi gibi etkenlerin böbrek kanseri olasılığını artırabildiğini dile getiren Coşkun, hastalığa yakalanma riskinin sigara içenlerde içmeyenlere göre 2 kat fazla olduğuna dikkat çekti. Coşkun, "Ayrıca ailede böbrek kanserli bir akrabanın olması, çelik endüstrisi, kurşun endüstrisi, petrol ve gemi sanayi (asbest) çalışılması, yüksek yağ ve kalorili beslenme de böbrek kanserine yakalanma riskini arttırmaktadır" diye konuştu.
Yenilikçi tedavilerde daha az yan etki hedefleniyor
"Böbrek kanserinin tedavisinde kemoterapi dönemi artık kapandı" diyen Coşkun, yan etkisi düşük ve hedefe yönelik tedavi yöntemlerinin bulunduğunu aktardı.
Coşkun, hızlı ilerleyen böbrek kanserinin, ürolojik tümörler içinde en yüksek ölüm oranına sahip kanser olduğuna dikkati çekerek, "Modern tedavide biyolojik ajanlar ve özellikle hedefe yönelik tedaviler ilk sıradadır. İlaçlardaki gelişmelere paralel hastaların önündeki tedavi seçenekleri de çoğalmaktadır. Yaşam süresini uzatma açısından başa baş olan birçok etkili seçenek arasında hekimin daha çok yan etki yönetimine ve yaşam kalitesine ağırlık vermesi gerekmektedir" dedi.
Yeni nesil tedaviler arasında yer alan "pazopanib" etken maddeli molekülün, böbrek kanserinde etkinliği gösterilmiş bir hedefe yönelik olduğunu belirten Coşkun, şunları kaydetti:
"Yeni molekül Türkiye'de de ileri evredeki veya diğer organlara yayılma evresindeki böbrek kanseri tedavisinde ruhsatlandırılmıştır. Yeni tedavide kullanılan bu molekülün kullanımına bağlı yan etkiler diğer tedavilere kıyasla daha düşüktür. Diğer ajanlar ile karşılaştırıldığında tedaviye ara verme ve tedaviyi kesme oranı en düşük düzeydedir. Pazopanib, böbrek tümörü tedavisi alan hastalarda yaşam kalitesine anlamlı bir katkı sağlamaktadır. Farklı tedavilerde sık görülebilen ciddi anemi, tiroid yetmezliği gibi yan etkiler görülmemektedir."
Coşkun, bunun dışında "sunitinib" ve "sorafenib" isimli iki molekülün daha bulunduğunu ve tedavi için bir seçenek olduğunu sözlerine ekledi.

Kaynak: AA

Daha Ağır Bench Press Basmak

Daha güçlü olmak ve Bench’te vücut ağırlığınız kadarını ve daha fazlasını kaldırmak mı istiyorsunuz? Bench press‘le ilgili ortada dolanan bilgilerin çoğu yanlış. Ya da herkesin uygulaması mümkün olmadığı için işe yaramıyor. Burada sorun şu: Her gün bir sürü yeni adam, ağırlık kaldırma ve kuvvet gerektiren sporların cazibesine kapılıyor. Kötü olanı ise bu arkadaşlar, yalnız kendilerinin uygulayabileceği öneriler sunuyorlar. Söyledikleri herkes için geçerli olmuyor.

‘Dirsekleri kırın’ ya da ‘barı düz bir hatta kaldırın’ gibi tavsiyeleri duyduğumda resmen fenalık geliyor bana. Çok zayıf bir insansanız yada kocaman bir göbeğiniz varsa, Bench Press tekniğiniz, çoğu insandan daha farklı görünecektir. O halde, neden herkes aynı tipte bench press yapsın ki?

Tüm kitleler için geçerli olacak bir teknik istiyorsanız eğer, işte o bende. Daha iyi, daha ağır kilolarla Bench Press yapmak için gereken altı adımı şimdi size sayacağım. İnanın bana, sadece doğru formu uygulayarak, bara çok daha fazla ağırlık takabilirsiniz.

Adım 1: Barı Dengeli Tutun
Bunu yapmak kolay görünür ama insanlar, barın altına girip onu hareket ettirirken, tutuşlarında hafif bir dengesizlik oluyor. Bunun farkında bile olmuyorlar ama aslında bu düzeltmesi kolay bir sorun. Kavramanızı nereden yapmanız gerektiğini ölçmek için power ring’leri (ağırlık tekerlerinin barın ortasına doğru kaymasını engelleyen sınır halkası) ya da barın düz, tırtıksız kısımlarını kullanın. Barı, halkalardan birer başparmak uzunluğunda dışarıdan tutun. Bu tutuş, size güçlü, dengeli bir kavrayış sağlayacaktır. Bu tutuş, aynı zamanda biraz yakın bir tutuş da olacaktır ve bu Triceps gelişimine yardımcı olacaktır.

Standart bir tutuş denemek istiyorsanız serçe ya da yüzük parmağınızı doğrudan halkanın üzerine koyun. Çoğu sporcu, kaldırabilecekleri en yüksek kiloları yakalamak için, tutuşlarını hareket mesafesini kısaltacak şekilde geniş yaparlar. Böyle yapmak size yardımcı olur ancak bu yardım olmazsa olmaz değildir. Ağırlık kaldırmada hiçbir şey, doğru pozisyonda olmaktan ve bu doğru pozisyonu bütün kaldırma hareketi boyunca korumaktan daha önemli değildir.

Adım 2: Barı İyice Sıkın
Barı tuttuğunuz vakit, o canavarı acımadan sıkın. Kolunuzun tamamını harekete geçirmek için ön kolunuzu kasın. Birisinin elini sıkabildiğiniz kadar sert sıkmak durumunda kalmışsanız elinizden biceps’inize, omuzlarınıza ve hatta boynunuza kadar her yerinizi kastığınızı farketmişsinizdir. Bütün bu güç, çalışması gereken kaslara dağılacaktır. Barı sıkmak, dirsek tendonlarının üzerindeki ağrıyı tamamen geçirmeyecekse de azalmasına yardımı olacaktır. Bunun garip geldiğini biliyorum ama bu konuda bana güvenin.

Adım 3: Ayaklarınızı Sağlam Yerleştirin
Üst vücudumu ayarlamadan önce alt kısmımı sabitlemeyi tercih ediyorum. Bunu yapmak; üst vücudunuzu düzgün pozisyona getirirken alt vücudunuzu ve ayaklarınızı sabit tutmanız gerekeceğinden, oldukça önemlidir. Ayaklarınızın çok fazla dışa dönük olmadığından emin olun. Birazcık dışa bakmalarında sorun yoktur ama  kalçaların gerginliğini alacak kadar çok olmamalı. Bize çekiş gücü lâzım. Normalde ayaklarınız, dizlerinizin altına doğru; ayak parmaklarınız diz kapaklarınızın altına doğru giderler. Midenizi yukarı kaldırıp kasın ve topuklarınızı da yere bastırın. Kalçalarınız, stabilizasyonu sağlayacak şekilde dizlerinizden yüksekte olacaktır. İşte bu, güçlü, tekrarlanabilir bir press duruşudur.

Adım 4: Üst Vücudunuzu Yerleştirin
Vücutlarını doğru pozisyona getirmek için oldukça fazla kişi, barı, avuç içleri kendilerine bakan bir kavramayla tutup vücutlarını bara doğru yukarı çekerler. Böyle yapmak isterseniz yapın ama kürek kemiklerinizin aşağıda ve geride olduğundan emin olun. Bütün bu işlemi basitleştirmek için sadece göğsünüzü bara çekip öyle kalın.

Adım 5: Ağırlığı İndirirken Dirseklerinizi İçe Çekin

Barı sizin için yerinden kaldırıp size verecek birilerinin olduğunu umuyorum. Daha başlamadan duruşunuzu gevşetip; eğilip bükülmek istemezsiniz. Ağırlığı, göğüs kafesinizin bulunduğu vücudunuzun üst kısmına yaymayı öğrenin.

Ondan sonra dirseklerinizi hafifçe içe doğru alın. Dirseklerinizi içe almazsanız sonrasında güzelce dışarı da itemezsiniz. Göğsünüzü yukarıda tutup bilek, dirsek ve barın aynı hizada olmasını, en azından buna yaklaşmasını sağlamaya çalışın. Barı hafifçe göğüs uçlarınızın üzerine getirin ve göğüs kafesinize değdirin. Bazıları, barı daha yüksekte tutmayı tercih eder. Bu bir sorun değildir ama dirseklerinizi dışa açmadığınızdan emin olun. Dirsekler çok uzakta kalırsa hareketi yaparken tıkanırsınız.

Göğsünüzü barın altında tutmak da iyi bir tavsiye olabilir çünkü çok fazla yukarı çıkmak istemezsiniz. Ön kolunuz, biceps’lere değmeli ve triceps’ler de kanatlarla temasta olmalı.

Adım 6: Ağırlığı Dirsekleri Dışa ve Yukarı İterek Basın
Lift’in alt pozisyonunda dirsekleriniz içtedir. Şimdi onları yeniden dışa itmenin zamanı. Barı, dirseklerinizi yukarı ve dışa iterek kaldırın  ama vücudunuzdan fazla uzaklaşmalarına da müsaade etmeyin. Press’in sonunda ağırlık, çenenizin ya da burnunuzun üzerinde sabitlenmiş olmalıdır. Barın hareket çizgisi hafif bir kavis çizmelidir (göğsünüzden burnunuza doğru).

Kaynak

15 Mayıs 2014 Perşembe

50 Taktik ve Motivasyon Bu Makalede

1. HİKAYENİZİ YAZIN

Temiz bir kağıda bir iki paragraf olacak şekilde arzu ettiğiniz geleceğin hikayesini yazın. Gelecekte yapmakta olduğunuz şeyi, yaşadığınız yeri ve sahip olduklarınızı yazın. Bu sizi, hem şimdi hem de gelecekte motive edecektir.


2. GELECEĞİ GÖZÜNÜZDE CANLANDIRIN 

Gözlerinizi kapatın ve kendinizi gelecekte ne yapıyor olarak görmek istiyorsanız, onu yaparken canlandırın. Sağlıklı bir şekilde koşuyorsunuz, bahçenizdeki çiçekler ile ilgileniyorsunuz ya da çalışıyorsunuz. Örneğin, hayaliniz küçük bir işyeri açmaksa, kendinizi açılış gününde, müşterileriniz ve çalışanlarınız ile selamlaşırken hayal edin. Böylece, hayallerinizi somutlaştırabilirsiniz.


3. GEÇMİŞİ GÖZÜNÜZDE CANLANDIRIN

Geçmişi gözünüzde canlandırdığınızda, daha önce nerede olduğunuzu ve ne kadar yol kat ettiğinizi görürsünüz. Planlı hedeflerinize ne kadar ulaştığınızı ve nerelerde hata yaptığınızı anlarsınız. Bu sizin doğru yolda ilerlemenizi sağlayacaktır. Bir şoförü düşünün, yalnızca önüne baksa ve dikiz aynasından yararlanmasa nelere maruz kalabilir. Zaman zaman geçmişe bakmak, en az şoförün dikiz aynasına bakması kadar yararlıdır.


4. BÜYÜK DÜŞÜNÜN

Geleceğiniz ile ilgili büyük düşünmekten korkmayın. Bu, kısa süreli başarısızlıklarınıza katlanmanızı kolaylaştıracaktır. Engeller, sizi durduramayacaktır. Çünkü, sizin gözleriniz büyük hedefe kilitlenmiş olacaktır. Uzun bir zamandan sonra sevdiğinize kavuşacağınızı düşünün, onu tren garından almaya giderken, bardaktan boşanırcasına yağan, sizi sırılsıklam eden yağmur, rahatsız eder mi?

5. KENDİNİZİ EĞİTİN

Hedef ya da hayaliniz ile ilgili her şeyi öğrenin, okuyun, konuşun, dinleyin ve deneyin. Eğer bir yazar olmak istiyorsanız, ders alın, kitaplar okuyun, yazın, diğer yazarlar ile konuşun, atölye çalışmalarına katılın.

6. DÜZENLİ OLUN

Temiz, düzenli ve iyi organize edilmiş bir ev, ofis ve hayat, motive edilmiş akıl için olmazsa olmaz niteliği taşımaktadır. Fiziksel dağınıklık, zihinsel dağınıklığa neden olur. Düzenli bir hayatınız olsun, böylece kendinizi her gün daha da zinde hissedeceksiniz. Örneğin, gece yatma, sabah kalkma saatiniz düzenli olsun. Mutlaka kahvaltı edin ve sabah en az yarım saat yürüyüş yapın.


7. EVİNİZDE VE OFİSİNİZDE MOTİVATÖRLERE YER VERİN

Evinizde, ofisinizde, arabanızda, cüzdanınızda size hedef ve hayallerinizi hatırlatacak sembollere, işaretlere, notlara ya da objelere yer verin. Bu hatırlatıcılar, sizin motivasyonunuzun devamının garantisi olacaklar. Son model bir araba sahibi olmayı mı istiyorsunuz? O halde hayalinizdeki arabanın resimlerini odanızın duvarına asın, cüzdanınızda saklayın ve ihtiyaç duyduğunuz an bakıp, hedefinizi hatırlayın.


8. GÖNÜLLÜ ÇALIŞMALARA KATILIN

Gönüllü olarak başka insanlara yardım edin. Bunu yaptığınızda, diğer insanları mutlu etmenin ne kadar tatmin edici bir şey olduğunu fark edeceksiniz. Haftasonları, eşinizle birlikte Çocuk Esirgeme Kurumu'na gitmek iyi bir fikir olabilir.

9. KENDİ MOTİVASYONUNUZ İLE BAŞKALARINI MOTİVE EDİN

En iyi öğrenme yöntemi, öğretmektir. Çocuklarınızın motive olmalarına, arkadaşlarınızın daha etkili hedefler belirlemelerine, eşinizin kişisel hayallerine ulaşmasına yardımcı olun. Onlara yardımcı olduğunuz zamanlarda, aslında kendinize de yardım ediyor olacaksınız.

10. ÇOCUKLAR İLE ZAMAN GEÇİRİN
Çocuklar ile zaman geçirmek size perspektif kazandıracaktır. İşteki yada özel hayatınızdaki sıkıntı yada endişeler, çocuklarınız ile oynadığınızda eriyip gider. Çocuklar her şeye basit yollu bakarlar ve bunu öğrenmek bile bizim için kar sayılır.

11. BADİLİK SİSTEMİ KURUN

Eşinizin kendi gelişimine yönelik hedefleri yada bir şeyleri başarmak isteyen yakın bir arkadaşınız var mı? Eğer varsa, onlar ile 'badilik sistemi' kurun. Birbirinizi motive edin, uyarın, cesaretlendirin ve hedeflerinizde yardımcı olun.

12. KENDİNİZE BİR MODEL BULUN

Kendisinden bir şeyler öğrenebileceğiniz rol model seçin. Bu kişi, sizin saygı duyduğunuz ve kendisi gibi olmak istediğiniz birisi olmalıdır. Saygı duyduğunuz bir insanı örnek aldığınızsa, tekerleği yeniden icat etmeniz gerekmeyecektir.

Eğer çevrenizde böyle bir kişi yoksa, ünlü bir lideri, sanatçıyı yada bilim adamını da rol model olarak alabilirsiniz. Kendisi ve yaptıkları hakkında tüm bilgileri edinerek, hedeflerinize ulaşmak için kullanabilirsiniz.

13. YÜRÜYÜŞ YAPIN VE ARABA KULLANIN

Şöyle bir etrafı gezin yada bulunduğunuz semtte arabanızla dolaşarak, rahatlayın, serbest zaman geçirin. Hepimizin rahatlamaya ihtiyacı var ve aslında hızlı yürüyüşler yapmak, araba kullanmak, gerçekten iyi birer çözüm. Bu şekilde yaptığınız mekan değişikliği, üzerinizdeki olumsuz havayı dağıtacaktır.


14. BAŞARI HİKAYELERİNİ OKUYUN
Etrafınızdaki insanların başarı hikayelerini okuyun. Günlük gazetelerde bile size ilham verebilecek, motive edecek ve harekete geçirecek düzinelerce küçük başarı hikayeleri var. Kütüphaneler, sıradan insanların sıra dışı hikayelerini anlatan biyografi ve otobiyografileri ile dolu. Hepsi, sizi başarıya ulaştırmak için raflarda heyecanla bekliyorlar.


15. MÜZİK DİNLEYİN

Müzik sakinleştirir, heyecanlandırır, hüzünlendirir ve hatta motive edebilir. Koşu yaparken Rocky'nin film müziğini dinlemek, müziği motivatör olarak kullanmaya en güzel örnektir. Sizi motive edecek şarkıları belirleyin ve ihtiyacınız olduğu durumlarda onlardan yararlanın.

Mesela, sabahları ofisime yada eğitim vereceğim şirkete giderken, 'türkü' dinlemekten çok zevk alıyorum ve bu beni motive ediyor.

16. MOTİVE EDİCİ FİLMLER İZLEYİN

Sizi motive eden filmlerin listesini yapın ve küçük bir arşiv oluşturun. Örneğin; Forrest Gump filmini izlemek pek çok kişiyi motive edebilir. Biliyorsunuz bu filmde, IQ'su normal insanlardan çok daha düşük bir kişi, büyük başarılara imza atıyordu.

17. MOTİVE EDİCİ ALINTILARI OKUYUN

Gerek internette, gerekse kitaplarda size ilham verecek ve motive edecek binlerce alıntı bulunuyor. İnternette dolaşın ve aranın çiçeklerden bal topladığı gibi bilgileri toplayın.

Bunlar işinize çok yaracaktır, çünkü hepimizin hayatı yorumlama şeklimiz farklıdır. Hayata farklı açılardan bakmanızı sağlayacak hikayeler bile çok işinizi görecektir.

Bu konuda http://www.motivasyoncu.com adresinden de yararlanabilirsiniz.

18. SAĞLIKLI BESLENİN
Mutlu bir yaşam için, sağlıklı beslenme çok önemlidir. İyi bir diyet, sizin vücut sisteminiz için gerekli olacak tüm besin, vitamin ve mineralleri içerir. Fazlası zaten zararlı olacaktır. Ne demişler, "sağlam kafa, sağlam vücutta bulunur". Vücudunuz ve motivasyonunuz için sağlıklı beslenin. Sigara ve alkolden uzak durun.

19. YETERİNCE UYUYUN

Bazı insanlara 6 saat uyku yeterken, bazıları için 8 saat gerekli olabilir. Yeterince uyuduğunuza emin oluncaya kadar uyuyun. Ancak, 8 saatten fazla olmamasına da dikkat edin. Düzenli ve yeterli bir uykuya sahip olmanın, hem vücudunuz hem de zihniniz açısından ne kadar yararlı olduğunuz göreceksiniz.

20. SÜREKLİ ÖĞRENİN

En önemli ders bu. Etrafınızdaki dünya hakkında sürekli öğrenmeye devam edin ve asla durmayın. Sizi ilgilendiren şeyler hakkında okuyun, dinleyin ve öğrenin. Mesela, sorulan bir soruya "bilmiyorum" demenin tadını çıkarın, sonra hemen öğrenin. Meraklı olun. Biliyorsunuz, merak ilmin hocasıdır.

Hedefler olmadan, hayatınızda kalıcı değişiklikler yapmanız oldukça zordur. Aşağıdaki ipuçlarını kullanarak etkili ve verimli hedefler belirleyebilirsiniz.

21. HEDEFLERLE ÇALIŞIN

Hedefler ile ilgili en önemli ipucu bu. Hedeflerle çalış..!

Hedefler, hayatınızın tüm alanlarındaki gelişiminiz için önemlidir, eğer hedefsiz çalışırsanız, gelişiminizde güçlükler ile karşılaşırsınız.

İstediğinizi elde etmek için, işinizi şansa bırakmanız hiç de iyi bir yol değildir.

Earl Wilson'un güzel bir sözü var. Diyor ki : "Başarı mı? Başarı tamamen şansa bağlıdır. İnanmazsanız başarısız insanlara sorun..!"

Hedeflerle çalışın, onlar size başarıyı ve yanında meyvesi olan mutluluğu getireceklerdir.

22. BEYİN FIRTINASI YAPIN

Temiz bir kağıt ve kalem alın. Uygun bir ortama geçin. Kimsenin sizi rahatsız etmeyeceği, telefondan uzak.

Sonra, düşünün, düşünün ve tekrar düşünün. Aklınıza gelen her düşünceyi yazın. Parasal hedefler, kişisel hedefler, İlişkisel hedefler, sağlığınız ile ilgili olanlar vs. Tüm fikirleri yazın.

Bitirdiğinizde, üzerinde çalışmak için gereğin fazla hedefiniz olacak. Bunlar arasından sizin için önemli olanları seçin.


23. HEDEFİNİZİ KAĞIDA YAZIN

Üzerinde çalışacağınız hedefi seçmeden önce, onu bir kağıda yazın, hedefinizin somutlaşmasını sağlayın. Böylece, sizin için gerekli olup olmadığına daha kolay karar verebilirsiniz.


24. HEDEFİ SEÇME NEDENLERİNİZİ YAZIN

Neden bu hedefi seçtiniz? Hedeflerinizin her biri için, "Bunun bana ne yararı var" sorusunu sorun. Hedefi seçme nedenlerinizi kolaylıkla açıklayabiliyor olmalısınız. Eğer açıklayamıyorsanız, bu hedefi listeden silin ve diğerine geçin.

25. HEDEFİNİZİN SPESİFİK OLMASINI SAĞLAYIN

Hedefinizin etkili olabilmesi için, onu spesifik olarak ele alın.

"Çocuklarınız ile ilişkilerinizi geliştirmek" çok önemli ve yapmaya değer olabilir, ancak hedefiniz adına çok geniş bir tanımlama olacaktır. Bunun yerine, daha spesifik bir hedef belirleyin. Mesela, Pazar günleri beraber pikniğe çıkmak, akşam yemeklerinizi saat 19:00-20:00 arasında birlikte yemek, yada gece yatmadan önce onlarla 1 saat sohbet ederek bilgi ve deneyimlerinizi aktarmak gibi.

Bu sizi hedefinize daha kolay ulaştırabilir.

26. TERMİNLER KULLANIN

Hedeflerinizin gerçekleşmesini engelleyecek en ölümcül şey, ertelemektir. Bu problemin üstesinden gelmenin en iyi yolu termin kullanmaktır.

Hedeflerinizde yaptığınız gibi, terminlerinizi de spesifikleştirin. Elimdeki projeyi 5 Ocak 2004'e kadar bitireceğim gibi...


27. BAŞLAMA TARİHİ KULLANIN

Termin önemli, ancak onun kadar önemli olan başka bir konu daha var ki, bu da başlama zamanının net olmasıdır. Hedefiniz için yola çıkarken, başlama tarihini ertelemeye yönelik pek çok nedeniniz olacaktır.

Bunun üstesinden gelmek için, başlama tarihi belirleyin ve o tarihe sadık kalın.

28. BÜYÜK HEDEFLER SEÇİN

Hedeflerinizin etkili olabilmesi için, ulaşılabilir-zor olmalıdır. Eğer hedefiniz başarılması kolay ise, motivasyonunuz düşer.

Hedefleriniz ulaşılabilir olmalı, ancak aynı zamanda sizin mevcut yetenek ve becerilerinizi geliştirmenizi gerektirecek kadar da zor olmalıdır.

29. ULAŞILABİLİR HEDEFLER BELİRLEYİN

Ulaşamayacağınız hedefler belirlemek, sununda, sizde hayal kırıklığı, kızgınlık ve özgüven sarsılması yaratır. Hedefleriniz ulaşılabilir-zor ve mantıklı olmalıdır.

30. DETAYLI AKSİYON PLANI HAZIRLAYIN

Hedeflerinizin her bölümü için, adım adım detaylı aksiyon planı hazırlayın. Pek çok hedef, ne zaman ne yapılacağı planlanmadığı için başarısızlığa uğrar. Yapacağınızı planlayın ve planladığınızı yapın.

31. ABARTMAYIN ( GEREĞİNDEN FAZLA HEDEF İLE ÇALIŞMAYIN)

Aynı anda çok fazla hedef üzerinde çalışmayın. Başlamak için bir ila üç arası hedef uygun olacaktır.

32. İLERLEMENİZİ ÖLÇÜN

Çalışmalarınızdaki ilerlemenizi ölçün. 300 sayfalık bir roman yazmak istiyor olabilirsiniz. 300 sayfayı birden hedeflemeyin. 25 ila 50 sayfalık artışlar şeklinde düşünün ve tamamladığınız sayfaların günlük çetelesini tutun. İlerlemenizi ölçmek, hedefiniz gerçekleşinceye kadar motivasyonunuz en üst seviyede tutacaktır.

33. İSTEK LİSTESİ HAZIRLAYIN

Kendinizi yapmak zorunda hissettiğiniz yada yapmayı gönülden istediğiniz 10 şeyin listesini yapın. Bir iş kurmak, maratonda koşmak, Avrupa'yı ziyaret etmek, Japonca öğrenmek vs.

Bu listeyi ofisinizde ve/veya evinizdeki panoya yapıştın.

34. HATIRLATICILAR KULLANIN

Post-it'ler günlük görevlerinizi ve hedeflerini hatırlamanız için mükemmel araçlardır. Tabii, abartmamak kaydıyla.

Birbiri üstüne geçmiş, ne olduğu okunmayan onlarca not, size hiçbir yarar sağlamayacaktır.

35. KENDİNİZİ ÖDÜLLENDİRİN

Kendiniz için ödüller belirleyin. Hedefinize ulaştığınızda yada küçük de olsa bir adım attığınızda kendinizi ödüllendirin ve bunu kutlayın. Çok çalıştınız ve bunu hak ettiniz. Ailenizle dışarıda yemek yiyin, kısa bir seyahate çıkın yada sizi mutlu edecek başka şeyler yapın.
- - -

Davranış her şeydir. Aşağıdaki ipuçları, kazanan davranışlara sahip olmanıza yardımcı olacaktır.

36. DOĞRU KELİMELERİ KULLANIN

Günlük konuşmalarınızda, 'Bunu başarabilirim' yada 'Bir çözüm buluruz' gibi olumlu cümleler kullanmaya dikkat edin.

Kurduğunuz, cümlelerin sizin psikolojiniz ve davranışlarınız üzerinde son derece önemli etkileri olduğunu unutmayın.


37. İYİMSER OLMAK İÇİN ÇABA HARCAYIN

İnsanların ne kadar başarılı oldukları, iyimser yada kötümser olmalarına göre değişir. Pozitif davranışlara sahip olmak, üzerinde uğraşmanız gereken bir şeydir. Önemli olan, ne olduğunuz yada olmadığınız değil, ne olabileceğinizdir.


38. ARKADAŞLARINIZI SEÇİN

Arkadaşlarınızın negatif davranışları mı var? Bu sizi etkiliyor mu?

Birlikte zaman geçirdiğimiz insanlar, çoğu zaman bizim tutumumuzu etkileyebilir. Eğer ofisinizdeki yada evinizdeki bireyler sizi negatif yönde etkiliyorsa, bu durumu değiştirecek gerekli adımları atın.


39. DEĞİŞİME İHTİYACINIZ OLDUĞUNU NASIL ANLAYACAKSINIZ?

Mutsuz olduğunuzu anladığınızda, bunu kendinize itiraf edin ve kendinizi korumaya alın. Bu yapılması çok zor olan bir şey, özellikle bir şeyleri kendinize itiraf edecek durumda değilseniz. Yapılması zor, ancak değerli. Karamsarlığa düşmeye başladığınızda, farkına varın ve bu durumu değiştirin.


40. DİĞERLERİNİN NE DEDİĞİNİ DİNLEYİN

Kendimize pozitif bir insan olduğumuzu söylemekten hoşlanıyor olabiliriz, fakat bu her zaman doğru değildir. Arkadaşlarınızın ve ailenizin sizin davranışlarınız ile ilgili söylediklerine kulak verin, duymak istemeyeceğiniz şeyler söyleyebilirler. Fakat, unutmamak gerekir ki; hayattaki en iyi değişimler, yapıcı eleştirilerden gelir.


41. SİZİ NELERİN HUZURSUZ ETTİĞİNİ ÖĞRENİN

Sizi nelerin huzursuz ettiğini bildiğinizde, içinde bulunduğunuz olumsuz durumdan uzaklaşabilir ve bunun sonucu ortaya çıkan gerilim ve hayal kırıklıklarından korunabilirsiniz.

Eğer kaçamayacağınız bir durum söz konusu ise, onu daha iyi bir hale getirmek için neler yapabileceğinizi düşünün.

42. SİZİ NELER MUTLU EDER?
Bu sizin psikolojiniz ve tutumunuz için hayati önem taşır. Sizin 'mutluluk' tuşunuz tutum ve davranışlarınızı tekrar ve tekrar geliştirmek için gereklidir. Mesela ben, kötü bir ruh hali içerisindeysem, sabah kahvaltı yapıp yapmadığımı kontrol ederim. Eğer yemediysem, sistemime besin aldıktan sonra 180 derecelik bir dönüş yaşarım. Ruh halim düzeliverir.

43. ARA VERMESİNİ BİLİN

Şimdi dışarıya çıkın ve açık havada kısa bir yürüyüş yapın.

Sıkıntı duyduğunuz durumlarda, ara vermesini bilin. Bu sizin olaylara farklı bir perspektiften bakmanızı sağlayacaktır. Mesela, eşinizle problem mi yaşadınız yada amiriniz sizi demoralize edecek şeyler mi söyledi, ani tepkilerden kaçının, bir ara verin, etraflıca düşünün ve öyle harekete geçin.

Bununla birlikte, sürekli çalışmayın, ara vermesini bilin. Baltanızı bilemeden yeni odunlar kesmeye kalkmayın. Aşağıdaki *hikaye size yardımcı olacaktır.

*BALTAYI BİLEMEK 

"Çalışacağım ve kendimi hazırlayacağım. Ve bir gün şans kapımı çalacak."

Abraham LINCOLN

Bir ormanda iki kişi ağaç kesiyormuş. Birinci adam sabahları erkenden kalkıyor, ağaç kesmeye başlıyormuş, bir ağaç devrilirken hemen diğerine geçiyormuş. Gün boyu ne dinleniyor ne öğle yemeği için kendine vakit ayırıyormuş. Akşamları da arkadaşından bir kaç saat sonra ağaç kesmeyi bırakıyormuş. İkinci adam ise arada bir dinleniyor ve hava kararmaya başladığında eve dönüyormuş. Bir hafta boyunca bu tempoda çalıştıktan sonra ne kadar ağaç kestiklerini saymaya başlamışlar. Sonuç: İkinci adam çok daha fazla ağaç kesmiş. Birinci adam öfkelenmiş :

· "Bu nasıl olabilir? Ben daha çok çalıştım. Senden daha erken işe başladım, senden daha geç bitirdim. Ama sen daha fazla ağaç kestin. Bu işin sırrı ne?" İkinci adam yüzünde tebessümle yanıt vermiş :

· "Ortada bir sır yok. Sen durmaksızın çalışırken ben arada bir dinlenip baltamı biliyordum. Keskin baltayla, daha az çabayla daha çok ağaç kesilir."

Kendimizi geliştirmek, baltamızı bilemektir. Kendimize zaman ayırıp,yaşamımızı objektif bir bakışla gözden geçirmektir. Zayıf bulduğumuz alanlarımızı geliştirmek için çaba göstermektir. Bu zihnimizin, ruhumuzun karakterimizin güçlenmesi için olmazsa olmaz bir koşuldur.

Delfi'deki ünlü tapınakta Sokrates'in şu sözü yer alır: "İnsan Kendini Tanı" Kendini tanımak, şu anda olduğumuz noktayla olmak istediğimiz nokta arasındaki yoldur. Kendini tanımak, kendimizi nasıl gördüğümüz ile başkalarının bizi nasıl gördüğü arasında açı olmaması anlamına gelir. Bireysel ve iş yaşamımızda başarılı, mutlu ve doyumlu olmak istiyorsak, baltamızı bilemek için kendimize zaman ayırmalıyız...

44. HAREKETE GEÇMEDEN ÖNCE İKİ KERE DÜŞÜNÜN

Harekete geçmeden önce, nedeniyle birlikte hareketiniz hakkında düşünün. Eğer bir çalışanınız, sizi de etkileyebilecek bir yanlış yaptıysa, hemen bağırıp çağırmayın. En iyi karşılık (yanıt) üzerinde düşünün. Bunu iki kere yaptıktan sonra harekete geçin.

İki kez dinleyip, bir kez konuşmamız için, iki kulağımız ve bir ağzımız olduğunu unutmayın.

45. TEPKİ&YANIT (REACT VS. RESPOND)

Bu iki kelime, mutlu, istekli, pozitif insan ile üzgün, bitkin ve negatif insan arasındaki farktır.

Hayatınızda sizi direk yada dolaylı olarak etkileyecek şeyler olduğunda, buna yanıt verin. Yani, üzerinde düşünün, çözüme odaklanın.

Eğer tepki verirseniz, nedenleri atlamış ve o andaki duruma odaklanmış olursunuz. Sonuçta, daha fazla sıkıntı ve hayal kırıklığı dışında elinize bir şey geçmez.

Tepki değil, yanıt verin.

46. SAHİP OLDUĞUNUZ ŞEYLERİN DEĞERİNİ BİLİN

Etrafınıza bakın ve sahip olduğunuz şeylerin değerlerinin farkına varın. Arkadaşlarınız, aileniz, kariyeriniz, eviniz yada başka herhangi bir şey. Bu bile başlı başına bir mutluluk kaynağıdır. Kötü şeylerin hayatımıza nasıl girdiğinin önemi yok, biz sahip şeyler için şükretmeliyiz.

Farklı bir bakış açısıyla bakın ve hayatınızdaki güzel şeylerin tadını çıkarın.

47. HER ZAMAN MUTLU OLMAK ZORUNDA DEĞİLSİNİZ

Bazen, kendinizi kötü hissetmenizin hiçbir kötü yanı yok. Her zaman, dışadönük, heyecanlı, enerji dolu olmak zorunda değilsiniz.

Bir şeylerin yolunda gitmediği, kendinizi iyi hissetmediğiniz günler olacaktır. Dert etmeyin, problemler geçer.

48. MANTIĞINIZLA HAREKET EDİN

Sorunlara mantığınızla yaklaşın. Duygularınızla hareket ederseniz, sonuçlarına katlanmak zorunda kalırsınız.

49. DEDİKODUCULARDAN UZAK DURUN

Etrafınızdaki negatif konuşmalara katılmayın. Eğer, konuşmanın bu yönde ilerlediğini görürseniz, özür dileyerek kibarca oradan uzaklaşın.


50. GÜNE İYİ BAŞLAYIN

Güne gülümseyerek başlayın. Bugün, başarılacak ve hoşlanılacak pek çok şeye sahip olacaksınız. Hayat kısa..! Ancak, bugün geriye kalan hayatınızın ilk günü. Bunu asla unutmayın.

Kaynak

Uzmandan Önemli Bilgiler

1- Egzersiz hızı
Soru: Bir egzersiz sırasında ağırlığın ne hızda hareket etmesi gerektiğini ve hızın değişmesinin bir fark yaratıp yaratmadığını merak ediyorum?
Jim Stoppani: Bu hem senin amacına hem de kullandığın ekipmanın türüne göre değişir. Örneğin; amacın dayanıklılığı arttırmaksa yavaş ve kontrollü hareketler gerekir çünkü çok daha fazla ağırlık hareket ettirmek zorundasındır. Eğer amacın güç üretimini arttırmak ise; güç=direnç x hız olduğundan biraz daha hızlı hareket etmek gerekecektir. Bu nedenle ben elastik bantların hararetli bir savunucusuyum. Elastik bantlar momentumun nO faktörü olduğu bir ortam sunarlar ki bu da sizin daha hızlı hareket etmenize imkan verir.

2- Kardiyo önce mi sonra mı yapılmalı?
Soru: Kardiyoyu ne zaman yapmalıyım? Ağırlık çalışmasından önce mi sonra mı?
Jim Stoppani: Güzel ve sıkça karşılaştığımız bir soru. Genel olarak kardiyoyu sabah aç karnına yapmak her zaman daha iyidir fakat çoğumuzun spor salonunda tek bir seans için uygun zamanı vardır ve her şeyi bu tek seansa sığdırmak zorunda kalırız. Size tavsiyem önce ağırlık çalışıp sonra kardiyo yapmanız yönündedir. Diğer taraftan araştırmalar, ağırlık egzersizleri arasında kısa süreli yoğun kardiyolar yaptığınız bir programın (örneğin; HIIT (yüksek yoğunluklu aralıklı kardiyo antrenmanı) vücut yağlarından kurtulmada en etkili yol olduğunu ortaya koymuştur.

3- Behind-the-neck
Soru: Omuzlarımı çalıştırırken ‘behind-the-neck shoulder press’ (barbell’le enseye pres) yapıyorum ama gittiğim spor salonundaki bir antrenör bu egzersizle omuzlarıma zarar vereceğimi söyledi. Bu doğru mu?
Jim Stoppani: Genel bir kural olarak eğer bu hareketi yaparken dikkat edilmesi gereken tekniklere özen gösteriyorsanız omuzlarınıza zarar vermezsiniz. Aslında tam tersi. ‘Behind-the-neck shoulder press’ omuzun daha çok orta deltoid başını çalıştırarak onlara daha hacimli bir görünüm kazandırır. Bu harekette başınızı öne eğmemeli ve boynunuzun alt kısmına bir darbe gelmemesine dikkat etmelisiniz. Ayrıca fazla yüksek ağırlıklar kullanmayın çünkü bunu hem teknikle telafi edebilirsiniz hem de bu egzersizin amacı yüksek ağırlıklar kaldırmak değildir.

4- Kreatin
Soru: Gençler için (18 yaşını doldurmamış kişiler) kreatin sağlıklı mıdır, yoksa kreatin kullanmak için biraz daha beklemeleri mi gerek?
Jim Stoppani: Araştırmalar kreatinin gençler için son derece güvenli olduğunu doğrulamıştır. Kreatinin et, balık ve tavukta da bulunan doğal bir bileşik olduğunu aklınızdan çıkarmayın.

5- Beta alanin
Soru: Daha yeni ‘beta-alanin’ kullanmaya başladım. Merak ettiğim cildimdeki kızarıklık ve karıncalanmaya tüm ‘beta-alanin’ türleri neden olur mu? Canımı yakmıyor ama bir garip hissediyorum. Teşekkürler!!
Jim Stoppani: Evet, ‘beta-alanin’ kullanırken bu tür belirtiler normaldir... parathesia olarak bilinir ve ‘beta-alanin’in sinir reseptörlerine bağlanması nedeniyle olur.

6- Pro Hormonlar/Doğal Testosteron Arttırıcıları
Soru: Hangi testosteron arttırıcılarını kullandığını merak ediyorum? İçlerinde harcayacağımız paraya değen var mı, yoksa faydadan çok zararları mı var?
Jim Stoppani: Doğal testosteron arttırıcıları tüm kalbimle destekliyorum. Kişinin testosteron seviyesinin yükselmesine yardımcı olurlar. Ben de testosteron seviyemi bu şekilde yukarıda ve kaslarımı da doğal şeklinde tutabiliyorum. Size D-aspartic asit, forskolin, ashwagandha, ZMA ve ister inanın ister inanmayın D vitamini ve kalsiyum tavsiye ediyorum. Pro hormonları pek de desteklediğim söylenemez çünkü pek çoğu pro-streoid’dir yani vücutta steroide dönüşerek testosteron seviyesini doğal olmayan yoldan arttırırlar. Bu alanda seçeceğim takviyeler DHEA ve tribulus terrestris’tir. Bunlar vücutta doğal etki yarattığından bu ikisini almak yerinde bir hareket olur.

7- Tip 2 Şeker Hastası
Soru: 41 yaşındayım, boyum 1.90 kilom 105. Tip 2 diyabet hastasıyım. Biz diyabet hastaları için tasarladığınız bir antrenman programı var mı? Kas yapımı ve kilo vermede insülinin temel rolü oynadığını biliyorum. Kan şekerimi kontrol etmek için 850 mg Metformin alıyorum. Bu konuda yardımcı olursan memnun olurum.
Jim Stoppani: Diyabet hastaları da diyabet olmayan kişilerin yaptığı aynı antrenmanları yapabilirler. Egzersiz yapmanın en iyi ve önemli noktalarından biri, kandan insülinin yardımı olmadan alınan glikoz miktarının artmasıdır. Bu nedenle egzersiz yapmak kan şekerini düşürmenin etkili yollarından biridir ve hatta bazı vakalarda tip 2 diyabeti hafiflettiği bile görülmüştür. Sizin için endişe ettiğim tek nokta Metformin kullanıyor olmanızdır, çünkü az da olsa lactic acidosis gelişimine neden olma ihtimali vardır. Bu nadiren olur ama ağırlık kaldırmak laktik asit seviyesini yükselttiği için bunun da artması muhtemeldir. Ama tekrar söylüyorum, bu çok nadir bir durumdur. Bu nedenle set aralarında yeterli dinlenme süresi (2-3 dakika) ayırmaya dikkat edin.

8- Yağ yakımı için ideal beslenme
Soru: Yağ yakma diyetinde ideal beslenme önerilerin nelerdir? Ayrıca şeker miktarı ne olmalı? Şeker tüketimiyle temel gıda tüketimi miktarını nasıl bağdaştıracağımı pek anlamadım.
Jim Stoppani: Genel olarak oranlara pek kafamı takmam, daha ziyade temel besinlerin günlük kaç gram tüketileceğiyle ilgilenirim. Yağ yakımı ya da kas kazanımı için vücut ağırlığınızın her bir kilosuna karşılık 2-4 gram protein ve 1 gram yağa ihtiyacınız vardır. Yağ yakımında testosteron seviyesinin korunması önemli olduğu için yağ tüketimini vücut ağırlığının her bir kilosu başına 1 gram civarında tutun. Asıl değişimi sağlayan karbonhidrat tüketimidir. Kilo vermek için karbonhidrat tüketiminin kilo başına 2 gram ya da daha az olması gerekir, bu oran 0,5 grama kadar çekilebilir. Kaloriye gelince bu oranlara riayet etmek otomatik olarak kalori seviyenizi ayarlayacağı için ayrıca onu da hesaplamak zorunda da kalmayacaksınız çünkü karbonhidratı düşürmek kalori seviyenizi de kilo vermenizi sağlayacak oranda düşürmeye yetecektir.

9- D vitamini
Soru: Makalelerinden birinde günlük tüketimlerimiz sırasında yeterince D vitamini almadığımızdan bahsetmişsin. 2000 IU D vitamini öneriyorsun, bu dozu tüketmenin en uygun olduğu zamanı söyler misin? Teşekkürler.
Jim Stoppani: 2000-5000 IU D vitamini öneriyorum. Genel olarak kahvaltı ve akşam yemeğinde 1000-2000 IU tavsiye ederim.

jim stopani.muscle&fitness dergisinde uzun süredir makaleler yazmaktadır.kendisi idman teknikleri ve beslenme konusunda bir uzmandır.bir cok holywood yıldızını ve amerıcan profesyonel sporcularına danısmanlık yapmaktadır.

Kaynak

İyileşme

İYİLEŞME SANATI RECOVERY

İYİLEŞME SANATI RECOVERY
BİR SONRAKİ ANTRENMANA TAM OLARAK
NASIL HAZIR HALE GELİRSİNİZ?
Bunu nasıl yapacağınızı gösteriyoruz…
DİKKATLİCE OKUYUN!
YAZI: Dr. JIm StoppanI | FOTOĞRAFLAR: Ian logan

KONU ANTRENMAN OLUNCA ÇOĞUMUZ
tüm enerjimizi ona odaklarız. Günde en fazla iki saat salonda olduğunuz (daha fazla çalışıyorsanız ve bu bir yarışma için değilse, önceki gün iki saat yeterince sıkı çalışmamışsınız demektir) ve geriye kalan 22 saati iyileşmeye ve yenilenmeye harcadığınız düşünülürse, antrenmanlardan sonra kalan enerjinizin bir kısmını da doğru şekilde iyileşmeye odaklamalısınız. Spor salonunda aslında gelişmediğinizi, sadece kaslarınızı yıprattığınızı unutmayın. Büyüme ve kuvvet kazanma, antrenmandan sonra gerçekleşir. Bu yüzden iyileşme konusundaki gayretlerinizi ciddiye almak için çok geçerli nedenleriniz var.

İYİLEŞME (RECOVERY) NEDİR? 
İyileşme, o gün antrenmanda son tekrarınızı bitirdiğiniz anda başlar ve ne kadar zorlu çalışıp mevcut kas liflerinizin ne kadarını parçaladığınıza bağlı olarak günlerce sürebilir. Kaslar, metabolik ve yapısal olmak üzere iki şekilde iyileşirler.

Metabolik iyileşme: Metabolik iyileşme, glikojen gibi kas yakıtlarını, karbonhidrat depolarını, hücrelerin temel enerji birimi olan adenozin trifosfatı (ATP) ve kreatin fosfatı (CP) yeniden doldurmayı kapsar. ATP, kas kasılmalarını sağlar ve onları içinde depolar. Vücut ATP elde etmek için glikojen de parçalayabilir. Kreatinin bir formu olan kreatin fosfat (CP), ağırlık antrenmanında daha fazla ATP oluşturmak için kullanılır.

Yüksek yoğunluklu antrenmanlar yapıyorsanız, ATP’ler siz henüz yenilerini oluşturmadan hızla harcanır. Yapısal iyileşme: Yapısal iyileşme, yoğun antrenmanlar sırasında hasar gören kas lifi proteinlerinin yeniden oluşmasını içerir. Bunun dışında bir diğer yıpranma da serbest radikaller sayesinde olur. Bazı araştırmacılara göre serbest radikaller, mekanik yüklemeden daha fazla hasara yol açar.

Kaslar, büyük oranda sudan oluşur, su da ter ve nefes yoluyla kaybedilir. Bu yüzden kas hücrelerinin doyumu ve büyümesi için yeterli oranda sıvı almanız gerekiyor. Yoğun bir antrenmandan sonra toparlanması gereken doku ve sistemlerin tümünü anlatmak için uzun bir kitap yazmak gerek. O nedenle şimdi burada sadece bir tanesinden bahsedeceğiz: Sinir sistemi.

Yoğun egzersiz, asetilkolin, dopamin ve norepinefrin gibi nörotransmitterleri tüketebilir. Bu kimyasalların işi ise, beynin içindeki ve beyinle kaslar arasındaki iletişimi sağlamaktır. Çünkü bu kimyasallar tükendiğinde zihinsel ve fiziksel performansınız azalır. Ancak uygun iyileşme taktikleri ve akıllıca yapılan besin takviyeleriyle bu kıymetli kimyasalları yeniden canlandırabilirsiniz.

İyileşmenizi gerçekleştirmek, antrenmanlardaki ilerleyişinizde büyük fark yaratır. Mümkün olan en kısa sürede sağlığınıza %100 kavuşmanıza yardım etmek için aşağıdaki iyileşme önerilerinden kendinize uygun olanları kullanın. Her öneride iyileşmenizi arttıracak besinsel ve fiziksel bileşenler ve bunların sonuçları da gösteriliyor.

İYİLEŞMEDE YAPMAMANIZ GEREKENLER >> 
Aşağıdaki yöntemlerle vaktinizi harcamayın. Bu yöntemlerin bazıları sadece iyileşmenize yardım etmemekle kalmayıp, ayrıca kas gelişiminizi de engelleyebilir.

NSAID
(Nonsteroidal anti-inflammatory drugs, yani steroid olmayan iltihap önleyici ilaç) Birçok sporcu ağrı hissettiğinde veya sakatlandığında ibuprofen gibi streoid yapıda olmayan iltihap önleyici ilaçlara el atar. Fakat sert bir antrenmanın arkasından doğal olarak meydana gelen iltihaplanma sürecini durduran bu ilaçları kullanmak zarar verici olabilir. Bunlar elbette kas ağrısını azaltırlar ama araştırmalar bu ilaçların aynı zamanda kas-protein sentezini de durduklarını gösteriyor.

AKUPUNKTUR 
Akupunkturun bazı tıbbi koşullar sonucu oluşan acıyı dindirdiği bulundu, ama bu yöntem kas büyümesini desteklemiyor.

HİPERBARİK OKSİJEN 
Büyük ihtimalle zaten bir atmosferden daha büyük çevresel basınçlardaki % 100 oksijenin olduğu bir yerde değilsinizdir; ama endişelenmeyin: Araştırmalar bu tekniğin kas iyileşmesinde etkin olmadığını ve hatta kas ağrısını arttırabileceğini gösteriyor.

MASAJ 
Masaj istediğiniz için sizi suçlayamayız. Çalışmalar, gerçek kas büyümesi için masajın bir faydası olmadığını, masajın sadece kas ağrısını azalttığını gösteriyor.

ANTRENMAN ÖNCESİ
Teknik olarak iyileşme, antrenman sonrasında başlasa da, kendinizi çalışma öncesinden itibaren buna hazırlamalısınız...

BESİNSEL İYİLEŞME

Whey protein tozları ve yavaş sindirilen karbonhidratları antrenmandan 30 dakika önce almak, şu ana dek zaten alışkanlık haline getirerek yaptığınız bir rutin olmalı. Ancak bu besin takviyeleri, ağırlık çalışmanız bittikten sonra da iyileşmenizi destekleyebilir. Whey protein, antrenman sırasında yıpranan kas miktarını azaltırken, karbonhidratlar da kas yıpranmasını arttıran katabolik hormon olan kortizol seviyesini düşürür.
Antrenman öncesinde alabileceğiniz bir diğer karbonhidrat kaynağı, vişne suyudur.

Burlington Vermont Üniversitesi’nde yapılan bir çalışmada denekler, dört gün boyunca antrenman öncesi ve sonrası günlük 350 ml vişne suyu içiyor. Ardından kasları yıpratan, negatif tekrarlı biceps antrenmanları yapıyor ve neredeyse hiç kuvvet kaybı yaşamadan, az bir kas ağrısıyla çalışmaları bitiriyorlar. Diğer yandan placebo (etkisiz madde) alan denekler kaslarda % 20’lik bir kuvvet kaybının yanı sıra, daha fazla kas ağrısı çekiyor. Zengin antioksidan içeriğinden dolayı bu farkın sorumlusu büyük ihtimalle vişne suyu; çünkü vişnenin içerdiği antioksidanlar kasın yıpranma seviyesini düşürüyor, antrenman sırasında ve sonrasında kasların yıpranmasını arttıran serbest radikal saldırılarını azaltıyor.

Antrenman öncesinde branched chain amino asitler (BCAA) almak, kaslardaki protein seviyelerinin daha çok korunmasına ve kas zedelenmesinin de azalmasına neden olur. BCAA’lar aynı zamanda kortizol seviyelerini de düşük tutar. Yoğun bisiklet antrenmanı yapan deneklerle yapılan bir araştırmanın sonucu şöyle: BCAA alan sporcuların kortizol seviyesi, placebo (etkisiz madde) alanlarınkinin yarısından daha az. Çalışma öncesi yapılan kreatin takviyeleri antrenman sırasındaki ATP ve CP (kreatin fosfat) tüketimini sınırlamaya yardımcı olur.
Connecticut Üniversitesi’nden araştırmacılar, bir squat çalışması sonrası karnitin alınarak kas yıpranmasının durdurulduğunu buldular. Daha az hasar, hormonların kas iyileşmesi ve büyümesini sağlamak için tutunabilecekleri daha çok bozulmamış reseptör anlamına geliyor ki, bu da çok iyi bir şey.
M&F Egzersiz Bilimi Yazarı David Barr, antrenmandan önce balık yağı takviyesini ve sağlıklı yemeklerden oluşan bir öğünü öneriyor. Barr, “Balık yağında bulunan temel yağ asitleri (EFA) sinir hücreleri gibi hücre zarıyla birleşir.

Bu anahtar yağlar sadece hormon reseptörleri için çapa noktaları olmakla kalmaz, aynı zamanda bedenin stres ve iltihapla baş etme becerisini de arttırır. Diğer bir deyişle, yüksek EFA seviyeleri iltihaba duyarlılığı azaltarak iyileşme süresini kısaltır” diyor.

Bu besin takviyelerine ek olarak antrenman öncesi yeşil çay özütünü deneyin.
Teksas Baylor Üniversitesi’nden araştırmacılar, iki hafta boyunca günde 1.200 mg yeşil çayın aktif maddesi epigallocatechin gallate (EGCG) alan deneklerin negatif tekrarlı bacak çalışmalarında daha az kas ağrısı ve zedelenme yaşadığını belirtiyor.

İYİLEŞME ÖNERİLERİ: 
Antrenman öncesi son öğününüzde 1-2 gram balık yağı alın. Antrenmandan bir saat önce EGCG ihtiva eden 500-1000 mg’lık yeşil çay özütü ve 2-4 gram tyrosine alabilirsiniz. Antrenmanlardan 30 dakika önce 20 gram whey proteinin yanında vişne suyu gibi yavaş hazmedilen karbonhidratlardan 20-40 gram tüketin. Ayrıca 5-10 gram BCAA, 3-5 gram kreatin, 1000-2000 mg L-karnitin (tercihen likit formda) alın. Karışımınızı yarım litre suyla yapın.

FİZİKSEL İYİLEŞME
Vücut sıcaklığınızı arttıracak bir ısınma, iyileşmeniz ve büyümeniz için kritik bir öneme sahip. İngiliz araştırmacılara göre denekler soğuk bir ortamda çalıştığında, büyüme hormonu (GH) seviyeleri sıcak ortamdakinin yarısına iniyor. Büyüme hormonunun seviyesinin yüksek olması, iyileşmeyi ve kas büyümesini arttırıyor.

İYİLEŞME ÖNERİLERİ: 
Statik esneme (uzan ve tut) artık tercih edilen bir ısınma şekli değil. Dinamik esneme, parmak uçlarına dokunma ve “vücut ağırlığıyla walking lunge” gibi hareketler artık daha çok kullanılan yöntemler. Bu hareketler, yalnızca vücut sıcaklığınızı arttırmakla kalmayıp, antrenman sırasındaki gücünüzü de arttırıyorlar. Isınmanın bir diğer yolu ise 10-15 dakika saunada veya jakuzide oturmak. 2007 yılında Avustralya’da yapılan bir çalışmada deneklerin bir kolu ısıya tabi tutuluyor. Arkasından negatif tekrarlı bir biceps çalışması yapılıyor. Isınan koldaki kas yıpranması, ısınmayan koldan belirgin derecede daha az ve iyileşmesi de daha hızlı.

ANTRENMAN SIRASINDA
Antrenman sırasında yaptıklarınız iyileşmenizi sağlayabilir; ama daha fazla zarar da verebilir.

BESİNSEL İYİLEŞME
Antrenman sırasındaki performansınızı arttırmak için kafeinli enerji içeceğinizden bir yudum alın; kafein, enerji ve kuvvetinizi yükseltmenin yanı sıra iyileşmeye de yardımcı olur. Georgia Üniversitesi’nin 2007 tarihli çalışmasında durum şu: Negatif tekrarların olduğu bir bacak antrenmanı yapan ve kafein alan denekler, placebo (etkisiz madde) alanlara nazaran daha az acı hissediyor ve daha az kuvvet kaybı yaşıyor. Ayrıca kafein alanlar, sadece karbonhidrat alanlara nazaran kas glikojen seviyelerini % 65 daha fazla dolduruyor.

İYİLEŞME ÖNERİLERİ:
Antrenmanınız sırasında 200-400 mg arası kafein içeren bir enerji içeceği kullanabilir veya antrenmana 30-45 dakika kala sade kahve içebilirsiniz.. Bunun yanında, her 15 dakikada bir 150-250 ml sıvı almalısınız.

FİZİKSEL İYİLEŞME
İyileşmeyi hızlandırıp kas ağrısını en aza indiren antrenman yöntemlerinden biri de setler arasında kardiyo yapmaktır. Santa Cruz, Kaliforniya Üniversitesi’nden araştırmacılar, deneyimli sporcuları, tüm bedeni hedef alan, dokuz haftalık bir ağırlık çalışma programına tabi tutuyor. Programda kas yıpranmasını ön plana çıkaran, zorlayıcı yavaş tekrarlar var. Maksimum nabızlarının % 60-85’ine ulaşan 20 dakikalık ısınma ve bu seviyede kalmak için setler arası 30-60 saniyelik kardiyodan oluşan bu kardiyo hızlandırma çalışmasını yapan grup, ağırlık antrenmanı yapan gruba nazaran çok daha az kas ağrısı yaşıyor.

Bu üniversitenin bilim insanları, daha yüksek nabzı olan atletlerin kaslarına daha fazla kan pompaladığını ve böylece o bölgelere daha çok glikoz, amino asit ve oksijen taşındığını belirtiyor.

İYİLEŞME ÖNERİLERİ: 
Normalde yaptığınız gibi setler arasında dinlenmek yerine 30-60 saniye yoğun kardiyo yapın. Bisiklete binin, ip atlayın veya koşu bandına çıkın.

ANTRENMANDAN HEMEN SONRA 
Son tekrarınız biter bitmez gerçek iyileşme süreci başlar.

BESİNSEL İYİLEŞME
Antrenmandan önce protein ve karbonhidrat tükettiğiniz gibi, antrenman sonrasında da bunları yine almalısınız. Uygulamalı Fizyoloji Dergisi’nde (Journal of Applied Physiology) yayınlanan bir çalışma, temel antrenmanlarını yapan denizciler arasında, antrenman sonrası protein/karbonhidrat/yağ karışımını alanların, yalnızca karbonhidrat ve yağ alanlara veya hiçbir şey almayanlara nazaran daha az acı ve sakatlanma, enfeksiyon ve hastalık yaşadıklarını gösteriyor.

Proteinin, kaslara daha hızlı ulaşması için whey proteini almanız bir avantajdır. Hidrolize whey proteininden alın, çünkü bu, küçük parçalar halinde hazmedilir, daha hızlı ve kolay emilir. 2006’da Avustralya’da yapılan bir çalışmada hidrolize whey protein tüketen deneklerin, negatif tekrarlı bir bacak çalışmasından hemen iki saat sonra tüm bacak kuvvetini geri kazandıkları görülüyor. Buna karşın konsantre whey veya kazein proteini kullananlarsa, referans testlerinde daha zayıf sonuçlar alıyorlar.
Ayrıca soya proteinini de antrenman sonrası karışımlarınıza ekleyebilirsiniz. Araştırmalar, soyanın daha iyi bir antioksidan koruması sağladığına ve antrenman sonrası kas yıpranmasını whey’den daha çok azalttığına işaret ediyor. Hollanda’da yapılan gündemdeki çalışmalardan biri, soya proteini alan deneklerdeki GH (büyüme hormonu) seviyelerinin plasebo (etkisiz madde) alanlarınkinden %200 daha fazla arttığını gösteriyor.

Bu süreçteki en iyi takviyelerden biri de hızlı sindirilen karbonhidratlar. Çünkü bunlar insülini yükseltirler. İnsülin, daha iyi bir iyileşme ve büyüme için daha fazla proteini, glikozu ve amino asitleri kaslara taşır. Ayrıca BCAA, kreatin, karnitin ve E vitamini de kasların oksidatif hasardan korunması için balık yağlarına (EFA’lara) yardım eder.

İYİLEŞME ÖNERİLERİ: 
Antrenman sonrasındaki 30 dakika içinde 20-30 gram whey protein (tercihen hidrolize) ile beraber 10-20 gram izole soya proteini, 40-80 gram Vitargo (yeni bir karbonhidrat) veya sporcu içecekleri gibi hızlı sindirilen karbonhidratlardan tüketin. Ayrıca 5-10 gram BCAA, 3-5 gram kreatin, 1-2 gram karnitin ve 400-800 IU E vitamini de alın. Proteininizi 0,60-1 litre sıvıyla karıştırın.

FİZİKSEL İYİLEŞME
Finlandiya’daki Olimpik Sporlar Araştırma Enstitüsü’nde yapılan bir araştırma (Jyvaskyla) haftada üç kez yapılan yoğun antrenmanlardan sonra sıcak sualtı terapisi yapan parkur ve saha atletlerinin, terapisiz zamanlara nazaran daha fazla kas iyileşmesi yaşadığını gösteriyor.

Bir diğer etkili su tedavisi ise sıcak ve soğuk küvetleri değiştirdiğiniz kontrast terapisi. Avustralya Spor Enstitüsü’nde (Canberra) yapılan son dönemlere ait iki çalışma, kontrast terapinin bir yandan sporculardaki kas ağrılarını azalttığını, diğer yandan da iyileşmeyi hızlandırdığını gösteriyor. Buna göre negatif tekrarlı bir bacak çalışması sonrasında gücün kasa geri dönmesi daha az zaman alıyor. Aynı araştırmacılar, Uluslararası Spor Tıbbı Dergisi’nin (The International Journal of Sports Medicine) 2008 tarihli sayısında bir makale daha yayınlıyor: Beş günlük bisiklet antrenmanı sonrası kontrast su terapisi yapan atletlerde daha hızlı bir iyileşme oluyor ve bu atletler daha iyi performans seviyelerine ulaşıyor.

İYİLEŞME ÖNERİLERİ:
Haftada 3 kez, antrenmanınızdan sonra 20 dakika boyunca sıcak bir küvete girin veya kontrast su terapisi yapın. Soğuk bir küvet bulmak zor olabileceğinden buz torbası kullanın. Kaslarınızı bir dakika buzda tuttuktan hemen sonra bir dakika da sıcak suya sokun. Suyun sıcaklığı yaklaşık 40 derece olsun. 14-20 dakika boyunca bu değişimi yapın.

ANTRENMANDAN SONRAKİ SAATLER
Günün geri kalanında iyileşmenizi daha üst seviyelere taşıyacak besinsel ve fiziksel çalışmalar hakkındaki bu önerileri uygulayın.

BESİNSEL İYİLEŞME
Antrenman sonrası protein/karbonhidrat içeceğinizden bir saat (en fazla iki saat) sonra, iyi bir öğün yiyin. Bu öğünde balık, yumurta veya yağsız tavuk eti gibi kolayca hazmedilen proteinlerin yanı sıra, tatlı patates, yulaf ezmesi veya diğer taneli tahıl ürünleri (tam tahıllı buğday ekmekleri veya esmer pirinç) gibi yavaş hazmedilen karbonhidratlar bulunsun. O gün yiyeceğiniz tüm öğünler bu kurallara uysun.

İYİLEŞME ÖNERİLERİ: 
40-60 gram protein ve 40-80 gram arası karbonhidrat almayı hedefleyin. Aynı zamanda 1-2 gram balık yağı da alabilirsiniz.

FİZİKSEL İYİLEŞME
Fiziksel aktivite yapmak, akla uzak gibi görünse de, bir yoga dersine gitmek size yardımcı olabilir. 2004’te Journal of Strength & Conditioning Research dergisinde yayınlanan makale, kasları yıpratan bir bacak antrenmanı sonrası yapılan bir yoga seansının kas ağrısını azaltmaya yardım ettiğini açıklıyor. Diğer çalışmalar ise yoga hareketlerinin katabolik hormon kortizol seviyelerini düşürebildiğini gösteriyor.

İYİLEŞME ÖNERİLERİ: 
Kortizolü kontrol altında tutmak ve esnekliğinizi geliştirmek için haftanın birkaç gün yoga derslerine katılın.

GECE VAKTİ
Düzgün iyileşmede ana etkenlerden biri de uykudur. Uykunuz, hem yeterli hem de kaliteli olmalıdır.

BESİNSEL İYİLEŞME
Kilo alacağımız korkusuyla gece yemekten korkarız. Her gece 7-9 saat arası uyumak gerekiyor, ama bu aynı zamanda zor kazandığınız kasları mahvetmek için de yeterli bir süre. Bu yüzden yatmadan hemen önce kazein proteini içmenizi öneririz. Oldukça yavaş sindirilen bu sütten elde edilen protein, yedi saate kadar devam eden bir amino asit akışı sağlar. Yatma vakti için düşünebileceğiniz bir diğer besin takviyesi de çinko, magnezyum aspartat ve vitamin B-6’nın bir kombinasyonu olan ZMA.

Sporcular üzerinde yapılan bir araştırma, uyku öncesi alınan ZMA’nın anabolik hormon seviyelerini arttırdığını gösteriyor. Bu anabolik hormonlar arasında serbest testosteronlar ve insülin benzeri büyüme faktörü-I de var. ZMA, aynı zamanda uyku kalitesini de arttırıyor.

İYİLEŞME ÖNERİLERİ: 
Yatmadan bir saat önce boş mideye bir doz ZMA (tek dozu çoğunlukla 30 mg çinko, 450 mg magnezyum aspartat ve 11 mg B6 vitamini içerir) alın. Ayrıca yatmadan hemen önce 20-40 gram arası kazein proteini de alabilirsiniz.

FİZİKSEL İYİLEŞME
Yatmadan önce fiziksel açıdan çok aktif olmamak gerekir, çünkü yüksek bir nabız, gevşemenizi ve dinlenmenizi azaltabilir. Derin bir uykuyu destekleyen melatonin hormonunun üretimini azaltan parlak ışıklardan uzak durmalısınız.

Son yıllarda yapılan bir çalışma, uyku şikayeti olan deneklerin klasik müzik dinledikten sonra daha iyi uyuduklarını belirtiyor. Uyku sorununuz varsa uyumadan önce dinlendirici müzikler dinlemeyi deneyin.

İYİLEŞME ÖNERİLERİ: Yatmadan yaklaşık bir saat önce ışıkları azaltın, bilgisayar ve TV monitörlerini kapatın. Yatakta uzanırken dinlendirici müzikler dinleyin.

ERTESİ GÜN
Gün bitti diye iyileşmenin ve yenilenmenin de son bulmuş olması gerekmiyor. Bu tüyolar sayesinde elde ettiğiniz sonuçlarla yolunuza devam edeceksiniz.

BESİNSEL İYİLEŞME
Yatmadan önce kazein proteini almış olsanız dahi uyandığınızda bedeniniz katabolik süreçte olacak. Bu sırada vücut yakıt olarak kullanmak için glikoza dönüştürebileceği amino asitler arar ve ana hedefi de kaslarınız olur. Uyandığınızda testosteron seviyeniz yüksek olsa bile, aynı şekilde onu azaltan kortizol hormonunuz da artmış olacak. Hızlı hazmedilen protein ve karbonhidratlardan almak, bir yandan kas proteinlerinin parçalanmasını önlerken, diğer yandan kortizol seviyelerini düşürür. Bununla birlikte kas proteinlerinin parçalanmasını önlemek için BCAA’ları da kullanabilirsiniz.

İYİLEŞME ÖNERİLERİ:
Uyanır uyanmaz 20-40 gram whey protein, 5-10 gram BCAA ve yaklaşık 40 gram karbonhidrat alın. Bu ilk öğün için, meyve iyi bir karbonhidrat kaynağıdır; çünkü fruktoz, doğrudan karaciğere giderek geceden kaybedilen glikojeni dengeleyecektir. Karaciğerin yeniden dolan glikojen depoları da bedeninizin yakıt için kaslara saldırmasını durdurur.

FİZİKSEL İYİLEŞME
Büyük ihtimalle bugün salona gidip vücudunuzun farklı bölümlerini çalıştırmayı düşünüyorsunuz, ama size dün çalıştırdığınız kas grubunu da çalıştırmanızı öneriyoruz. Buna bilimsel olarak “aktif iyileşme” veya “besleyici antrenman” deniyor. Araştırma sonuçlarına göre, hafif birkaç set yapmak, kas ağrılarını azaltıp iyileşme gücünü arttırabiliyor; çünkü bu sayede hasar görmüş kas liflerine besleyici kan pompalıyorsunuz.

İYİLEŞME ÖNERİLERİ: 
Aktif iyileşme üzerine yapılan çalışmalarda, yapması kolay olan 50’ye yakın hareket kullanılıyor. Ağır bir antrenmanın ertesi günü, bu egzersizlerden birini seçip bir setini 10-15 tekrarla çalışabilirsiniz. Normalde 50 tekrar yapabileceğiniz bir ağırlığı kullanın. Her kas grubu için 40-60 tekrar yapın.

Şimdi en net soru şu:
>>Tekrar çalıştırmadan (besleyici antrenmanlar hariç) önce bir kasın iyileşmesini ne kadar bekleyeceksiniz? Araştırmalar bu sorunun cevabının bireye bağlı olduğunu söylüyor. Ancak, genelde 48 saatlik iyileşme süresinin yeterli olduğu konusunda bir fikir birliği var. Yine de kimi durumlarda bu süre 48-96 saati de bulabiliyor.

EDİTÖRÜN GÖRÜŞÜ:
Uzmanlar özellikle son dönemlerde, bir antrenmandan sonra bir sonrakine tam olarak hazır hale gelme ve iki antrenman arasındaki süreyi doğru değerlendirme konuları üzerinde yoğunlaştılar. Bizim “iyileşme” dediğimiz “RECOVERY” dönemi, sporcu performansını üst seviyeye çıkarmak ve bu seviyeyi uzun süre korumak amacını taşıyor. Tüm sporlarda önemli olan “tam iyileşme” konseptine, her zamanki gibi yine Vücut Geliştirme sporu dikkat çekmiştir. Birçok aşamaları içeren bu dönem ne kadar iyi değerlendirilirse, form grafiğinizi de o kadar üst seviyede tutabiliyorsunuz.

Birçok kişinin spor salonlarında çok çalışıp hiçbir gelişme kaydedemediklerine ilişkin şikayetlerini duyarsınız. RECOVERY’yi bilmemek, işte bu gelişememenin en önemli nedenlerinden biridir. Tüm dünyada ve ülkemizde en popüler spor olan futbolu örnek alıp, bir futbolcunun bir antrenmandan diğer antrenmana dinlenme ve bakım sürecini iyi değerlendirmediği zamanlarda, sahada ve diğer antrenmanlarda nasıl döküldüğüne şahit olmuşsunuzdur. Gazetelerde sık sık futbolcuların gece hayatından bahsedilir. Evet, uykusuz veya az uyunmuş bir gece geçiren bir sporcunun ertesi günkü antrenmanı verimsiz hatta berbat geçer.

Çünkü o futbolcunun RECOVERY süreci eksik ve hatalı geçmiştir. Kendine iyi bakan bir sporcu, spor hayatını ileri yaşlara kadar başarılı bir şekilde sürdürebilir, sakatlanmaz ve performansını düşürmez. Futbol dilinde böylelerine “kendine iyi bakıyor” derler. Biz buna “tam iyileşme” diyeceğiz ve dergimizde bu konuya sık sık yer vereceğiz. Umarız futbol camiasından dergimizi alanlar da bu konuya bizim bakış açımızdan yaklaşırlar.

Kaynak